Uçsuz bucaksız bir bahçesi vardı. Her hafta sonu ziyaretine giderdim. Kimi zaman civcivleri görmeyi, kimi zamansa olgunlaşan domateslerine bakmayı bahane ederdik; ama oraya gitmemin tek sebebi varlığından kaynaklanan huzuru solumaktı. Bahçenin yarattığı huzur da cabası… Benimle konuşması, yabani otlardan yakınması, köpeğini çağırması, ona yiyecek bir şeyler verip işine devam etmesi, akşam birlikte bir şeyler yiyip semaverinde hazırladığı çaylarımızı yudumlamak… Sabahın beşinde kapımı nazikçe tıklatması, apar topar uyanıp birlikte yumurta toplamaya gitmek, yumurtaları çırpışı, dolaba bakıp içine ne koyacağımızı birlikte seçmek, sonra hem birlikte ufak tefek işleri yapıp hem sohbet edişimiz, ona işimi, etrafımdaki insanları anlatıp onlar hakkındaki sorularını cevaplamak… Bunlar …
Kategori: Genel
15.12.2017
Çok mutluydum! Gerçekten çok mutluydum… Uzun zamandır mutlu bile olamazken şimdi çok mutluydum. Şansıma inanamıyordum. Resmen piyangoda büyük ikramiyeyi tutturmuştum. Hem de tam bilet almıştım. Yani tümü bana çıkmıştı. Tam ihtiyacım olan şeydi. Bu parayla neler neler yapmayacaktım ki… Bir çiftlik alacaktım. Özel bir okul yaptıracaktım. Sonra… Henüz düşünmemiştim fazlasını; ama yapacaktım bir şeyler işte. Kim gerçekten para kazanacağını düşünür ki? Detaylı planlarım yoktu. Basmakalıp planlarım vardı henüz. Belki de bu ülkeyle hiç uğraşmaz, yurt dışına çıkardım. Nereye gidebilirdim acaba? Amerika’ya… Neden olmasın. Paramı aldığımda medya benimle epeyce ilgilenmişti. Planlarımı öğrenmek istemişti herkes. Bilmediğimi söyleyince yüzlerinde kıskançlık dolu ifadeleri görmüştüm. …
14.12.2017
Hakkımda bilinmesi gereken ne varsa ama ne varsa biliyorlardı. Gerçekten biliyorlardı hem de! Her şeyi… Hangi rengi sevdiğimi, hangi rengi sevmediğimi, ne tür kitaplar okuduğumu, sevip sevmediğim yemekleri, çaya şeker atmadığımı, şekerli çayın midemi bulandırdığını, sodayı çok sevdiğimi, en çok sevdiğim kitabın Pippi Uzunçorap olduğunu, on beş dakika önce ne yediğimi… Gerekli-gereksiz her şeyi… Bilmeleri gerekiyordu çünkü şirketim öyle istemişti. Her şeyi yalansız aktarmalıydım. Gördüğüm rüyaları bile. Tamamen şeffaf olmalıydım. En ufak bir şeyimi gizlersem şirketle olan anlaşma biterdi. Böylece her şey biterdi. İşte o zaman, hakkımda bilinen her şey, tamamen unutulurdu. Yokmuş, hiç olmamış gibi olurdum. Hatta belki öyle …
13.12.2017
Uzun zamandır bu kadar güzel bir çay içmemiştim. Yaptığım uzun yürüyüşlerden biriydi. Çok yorulmuştum. Yürümekten değil, düşünmekten… Bir banka yakın seyyar bir çaycı görünce yanına gitmiştim. Plastik ya da kağıt bardaklardan içmeyi sevmesem de canım çok istemişti bir bardak çay. Hem yorgunluk giderirdi, hem de kafa dağıtır, rahatlatırdı. Arabaya yaklaştığımda, kırk-kırk beş yaşlarında, iyi giyimli bir adamı gördüm semaverinin başında. Bardaklar da kağıt ya da plastik değil, yenilebilir bardaklardı. Arabanın bir kenarında yazılan açıklamaya göre, tatlı ya da tuzlu seçenekleri vardı ve yarım saat çayı içinde tutabiliyor, yaklaşık yarım saat sonra da yumuşamaya başlıyordu. Ağzım açık kağıda ve bardaklara bakakalmıştım. …
12.12.2017
Kendi hâlimde yürürken duyduğum tuhaf bir ses çıkaran bir kuş sesi kulağıma çalınmıştı. Gerçekten bir kuşa ait olup olmadığından tam olarak emin değildim de bir kuştan çıktığını düşündürüyordu insana. Diğer taraftan, o kadar farklı bir sesti ki, bu sesi çıkaran kuşu merak ediyordu insan. Kuşsa tabii… Etrafa baktım ama nereden bulacaktım ki küçücük kuşu. Kim bilir neredeydi. Yine de gözlerim ve kulaklarımla etrafı taramaya devam ettim. Bu arada, bir kuştan çıktığını varsaydığım ses, eski avize camlarının birbirlerine vururken çıkardığı o kalın cam sesine benziyordu. Ona biraz çınıltı, biraz yankı ekleyin… Ha işte, duyduğum ses tam olarak öyle bir şeydi. Bir …
11.12.2017
Mırıldanıyordu… Daima, hayatının her anında mırıldanıyordu. Ne dediğini anlamıyordu hiç kimse ama onu yakından gözlemlediğim için ben bazen mırıltısının içinden bazı sözcükler seçebiliyordum. Gerçi seçsem ne olurdu ki? Bir cümleyi dahi oluşturmayan sözcüklerle hiçbir şey anlayamıyordum. Dolayısıyla onun yanından geçen herhangi birisinden farksızdım. Yine de ben onu önemsiyordum. Neden bilmiyordum ama bana çok kötü bir şey yaşadıktan sonra bu hâle gelmiş olduğunu düşündürüyordu hareketleri. Mesela, bazen dalıp dalıp gidişi. Gözlerinin yerli yersiz doluşu ama ağlamayışı. Sanki acıdan zihnine unutturmayı başarsa da bedenine kazınmış olan bir şey yaşamıştı. Hücreleri ağlıyordu da bu görevi gözlerine vermişlerdi ve her bir hücreden mikroskobik gözyaşları …
10.12.2017
Uyandığımda alarmın tiz sesini duymamak tuhaftı. Her gün en az altı kere ertelerdim. Her hafta değişen, git gide rahatsız edici olan sesler bulurdum beni uyandırabilmesi için. Neler denememiştim ki! Aslan kükremesinden bebek ciyaklamasına, en gürültülü hız motosikleti sesinden devamlı öten, hiç bitmeyeceğe benzeyen, tiz biplemeye kadar… O sabah alarm çalmıyordu. Cin gibiydim hem de. Saate bakmak için telefonumu arandım. Ama her şeyden önce gözlerimi açmam gerekiyordu. Daha doğrusu uyku maskemi çıkarmam… İlginçti. Yüzümde maskenin hissi olmamasına ve gözlerim açık olmasına rağmen maskenin yarattığı türden bir karanlık hakimdi ortama. Kollarımı kaldırayım dedim, yumuşak bir şeyin engellemesiyle karşılaştım. Bu daha da ilginçti. …
09.12.2017
Eski, boynuz saplı bir bıçağı vardı. Tek zenginliğiydi. Kendi elleriyle yapmıştı gerçi ama çeliği bulmak için çok zaman harcamıştı. Bulduğu yere onu satın almak için bir servet ödemişti. Boynuzu kendisi en başından tonlarca işlemden geçirerek bir bıçak kabzası hâline getirmişti. Bu bıçağın çeliğine çok emek vermişti ve dillere destan bir dayanıklılığı ve kesiciliği olmuştu. Kuru odunu bile bu bıçakla kesse bıçağın kılına zarar gelmezdi. Doğa dışı bir bıçak gibiydi. Belki de gerçekten öyleydi… Çeliğe su verirken yaşlı bir adam gelmiş, bu bıçağıyla canlı bir şeyin hayatına son vermemesi koşuluyla her şeyi kesebileceğini söylemişti. Bıçağın çeliğini sımsıcak haliyle sıvazlamıştı şaşkın bakışları …
08.12.2017
Kırmızıyı çok severdi. Tepeden tırnağa kırmızı giyerdi. Sadece ayakkabıları siyah olurdu. Ortalarda görünmesini gerektiren bir işi yoktu. Radyocuydu. Sakin bir sesi olan; ama şu buğulu sesli bildik radyoculardan olmayan bir radyocu… Aslında psikoloji okumuştu ve radyoda rumuzla arayan insanların dertlerini dinleyip onlara sorular soruyordu. Programının adı da “Salyangoz”du. Kulaktaki işitme sinirlerinin olduğu bölge… Her gece 02.00 ile 03.00 arasında program yapardı ona ihtiyacı olacak insanların bir türlü uyku tutmayan insanlar olduğunu düşünerek. Doğruydu. Epey dinleyicisi vardı. Ülkede epey uykusuz insan olduğunu gösteriyordu bu da. Neler anlatmamışlardı ki ona! Tedavi olma umuduyla değil, dinleyen biri bulma mutluluğuyla anlatıyorlardı anlatacaklarını. Sadece üzüntülerini …
07.12.2017
Kusursuzluk fikrinden hiçbir zaman hazzetmemişti. Hazzetmemek bir yana, korkmuştu. Öldüğünde kusursuz bir yere gitmemek için elinden geleni yapmaya çalışmış, bunu dahi başaramamıştı. İyi bir insandı o. Birisinin iyi olup olmadığına karar vermek hiç kolay değildir gerçi. Buna rağmen, nereden bakılırsa bakılsın, o iyi bir insandı. Onun için kötü olamamıştı ya. Kusursuz bir yere gitmemek için, en korktuğu şeyi yapmamak için dahi kötü olamayan, iyi bir insan. Pürüzsüz şeyleri sevmezdi. Pürüzsüz bir şeydeki tek pürüzlü kalmış bir şeye bayılırdı. Eşyaları genelde kusuru gösterecek kusursuzlukta şeyler olurdu. Japon sanatı olan kintsugi, onun bu konu hakkındaki düşüncelerini bir nebze de olsa özetleyebilirdi. Kintsugide, …