17.02.2018

Bir kasaba uğramıştım. Bir kilo pirzola ve bir tam dil alıp çıktım. Çıktığımda, oturduğum kenar mahallenin çocuklarının sessizce etrafımı sardıklarını fark ettim. O kadar sessizdiler ki, onları fark ettiğimde çoktan etrafımdaki çemberi daraltmaktaydılar. Uzun boyumun avantajıyla bir adım atayım dedim, adeta su gibi akarak engellediler beni. Tuhaftı, hiç böyle yapmazlardı. Cebimden birkaç kuruş çıkartıp attım, kafalarını bile çevirmediler. Oysa can atarlardı daha önce attığımda paraları kapmak için Yaklaşıyorlardı… Bir miktar güç kullanayım dedim, çokluğun gücüyle baskın çıktılar. Baktım bir şey yapamayacağım, çaresiz, öylece beklemeye başladım. Ne yapacaklardı bana? Yiyecek değillerdi ya.

Okumaya Devam Et

16.02.2018

Telefonunu cebinden çıkarıp ekranını açtı. Bir mesaj gelmişti. Kaydetmese de çok iyi bildiği bir numaradan… Sadece “…” vardı mesajda. Üç tane nokta… Başka kimse anlamazdı belki; ama o anlamıştı o üç noktayla denmek isteneni.. Üç noktayla mesajı cevapladı. Parka gidip beklemeye başladı. Yanına bir adam geldi ve bir zarf bıraktı. Zarftaki adrese gidecek ve adresteki kişiyi öldürecekti. Gitti ve öldürdü. Numaraya iki tane nokta yazarak gönderdi. İki nokta geri gelince de tekrar parka gitti ve bir zarf daha aldı. Parasını… İşlem bitince bir nokta daha… Anlaşıldığını bildiren bir cevap noktasıyla, o adama ilişkin her şey bitmişti. Adam ölmüş, para alınmış …

Okumaya Devam Et

15.02.2018

Bizi yatıştıran, gözyaşlarımızı silen ya da en azından ‘ağlama,’ diyen birisi olmasa ağlar mıydık acaba? Hep merak ederim bunu. Çocukluktan başlar bu. Ne kadar yatıştırmaya çalışırsan çocuk o kadar çok ağlar. Sokakta oynarken daha kötüsü gelir başına ama gıkı çıkmaz mesela. İşte bu aralar hiç ağlayamamamın sebebi de beni teskin edecek birisini bulamamış olmam. Gerçi erkekler ağlamaz bizim memlekette… Erkek yatıştırılmaya ihtiyaç duymaz da mı ağlamaz? Neden ağlamaz erkekler? Hep koruyan, yatıştıran mı olmak zorundayız? Oysa nasıl maymunlar birbirlerinin bitlerini ayıklayarak sosyalleşiyorsa, biz de birbirimizin gözyaşını silerek sosyalleşiyoruz işte. Tevekkeli değil, erkekler pek sosyal değil. Ben de öyle işte… Kimseyle …

Okumaya Devam Et

14.02.2018

Makası aldı. Paslı bir makastı… Aldı ve saçlarını kesmeye başladı. Yavaş yavaş, adeta tel tel kesiyordu. Her telde gereksiz, boş bir şakırtı yankılanıyordu. Her bir tele atılmış tokatlardı sanki bu şakırtılar. Şak… Bir şarkı öğrenmiş, öğretmeninden sınıfın ortasında söylemek için izin almış… Daha ilk ölçüler… Bir sözcük bile tamamlanmamış daha… Şak… Gerisini anımsamak istemiyor. Şak… Bir kafede, dört kişiler. İkisi kız ikisi erkek ama aralarında hiçbir şey yok, arkadaşlar sadece. Bir parti hakkında konuşuyor üçü. Onun haberinin olmadığı bir parti… Şak… Bir kedi… Onun kucağında gayet mutlu, mırlıyor. Tam o sırada bir kız, kediyi sevmeye çalışıyor. Yapmacık ve gayretkeş bir …

Okumaya Devam Et

13.02.2018

Yavru bir köpek bulmuştu. Hayvanları satan bir dükkanın sahibi hastalıklı olduğu için dükkanın önüne bırakmıştı onu. İyi cins bir köpek olmasına, binlerce dolara satılmasına rağmen şefkati para hırsıyla dahi ateşlenemeyecek kadar sönmüştü. Adam köpeği dükkanın önüne bırakır bırakmaz duruma müdahale etmeseydi muhtemelen köpek gerçekten de ölmüş olacaktı. Varını yoğunu, yani manevi olarak varını yoğunu köpeğe vakfetmiş, hayvanı sağaltmayı becermişti. Biyoteknolojik deneyler yapan bir laboratuvarda teknisyen olarak çalışıyor olmasına rağmen, belki de oradaki bilim insanlarından çok daha donanımlı olduğunun sinsi; ama zararsız özgüveniyle, bu yavru köpeğin zihinsel şartlarını iyileştirmeyi bir proje edinmişti. Gece el ayak çekildikten sonra yapıyordu çalışmalarını. Köpekse ne …

Okumaya Devam Et

12.02.2018

Yaz tatiliydi. Elime para geçince karımın dırdırından kurtulmak için Karadeniz turuna çıktık. Çocuklarla birlikte… Bizim kaşık düşmanının en çok istediği şeydi bir Karadeniz turu. Neredeyse evlendiğimizden beri söylüyordu. Bıkmıştım artık dırdırından. Çocuklar da merak eder olmuştu Karadeniz’i. Onlar da eklenince başımı kurtarmak için çıktık bir yola işte. Bizim arazi cipiyle gidiyorduk. Benim büyük kız arabayı iyi kullanırdı. Onunla ortaklaşa sürüyorduk. Keşke küçük değil de o oğlan olsaydı. Zaten bende şans olsa… Bu karıyla değil de… Vallahi Lopes olsa evlenmezdim. Başımı boşa belaya sokmazdım ama neredeee. Haritaya bakarak ve navigasyonu kullanarak gidiyorduk işte. O kadar yol derdi çekiyordum ama bizimki türk …

Okumaya Devam Et

11.02.2018

Bir program kodlamıştı. Daha doğrusu bir site üzerinden indirebileceğiniz bir program kodlamış, ancak siteye girip üye olarak kodunu alan insanların yararlanabilmesini sağlamıştı bu hizmetten. Programın adı “Şişe” idi. Denize atılan içine mesaj yazılı kağıt konan şişelerden esinlenmişti. İnternet denizinde, rastgele mail adresleri bularak yazmış olduğunuz mesajı gönderen bir sistemdi bu. Ne isterseniz yazabilirdiniz. Dertleşebilirdiniz mesela. Eğer kaderciyseniz ve her yerde aşkı arıyorsanız, harika bir aşk mektubu döşeyebilirdiniz fotoğrafınızla birlikte. Yeterince romantikseniz fotoğrafınızı bile göndermez, yazdığınız mektuptan size aşık olunmasını bile beklerdiniz. Cinsiyetler tutarsa tabii. Ya da kimseye açamadığınız bir giz varsa yüreğinizde, onu yazardınız Midas’ın kuyuya bağırması gibi. Bunun gibi …

Okumaya Devam Et

10.02.2018

Pürüzsüz taşları toplamayı çok severdi. Renkleri ne olursa olsun… Onun için önemli olan şey ele ne kadar pürüzsüz geldiğiydi. Yürürken; eğer zeminde taşlar varsa yere bakarak yürürdü. Pürüzsüz taşları bulundurduğu, dört raflı bir elbise dolabı büyüklüğünde bir sandık yapmıştı. Topladığı taşlar sandığı doldurup bir taşa bile yer kalmadığı gün, onları çimentoyla yapıştırarak kendi heykelini yaptı. Bunu yaptığında tam elli sekiz yaşındaydı. Yaptığı heykelse yirmilerinde görünüyordu; çünkü malzeme, yani taşlar pürüzsüzdü.

Okumaya Devam Et

09.02.2018

Aynalara bakmayı severdi, çok severdi. Bir şeyler yaparken kendisini göz hapsine almaktan haz duyardı. Bulunduğu yerleri aynalarla süslerdi onun için. Parçalı aynalar, büyük aynalar, düz aynalar, çukur aynalar… Diğer insanları da aynadaki yansımalarından izlemekten hoşlanırdı. Su kıyılarında dolaşmayı da severdi. Doğal ayna olan su birikintilerinde, bulanık da olsa, kendisini seyretmek ona büyük haz verirdi. Öldüğünde onu kapağında ayna olan bir tabutla defnetmelerini vasiyet etmişti. Bakmasa da; bakamasa da böyle bir şansı olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı çünkü. Yaşlanmıştı ve gözleri görmez olmuştu. Bu duruma, en çok aynalara bakamayacağı için üzülmüştü. Bu kez kendi vücuduna dokunmaya başladı. Her hareketinde elleri vücudundaydı. Bir …

Okumaya Devam Et

08.02.2018

AHHH! Yarım saate kalmadan öleceğim. ölürken çok büyük ihtimalle birisini öldürerek hem de… Üçüncü sıradayım. Benden önce iki tanesi ölecek. Büyük bir gürültü eşliğinde… Ben de… Gürültüyle öleceğim. Tıpkı benden öncekiler ve sonrakiler gibi… Bizim yazgımız bu. Gürültüyle ölmek… Tek tesellim, ölmeden önce uçuyor olmak. Döne döne uçmak… Devasa bir mutluluk olsa gerek uçarak ölmek. öğrensem de açıklayamayacağım; zira bir salise sonra ölmüş olacağım. Ve öldürmüş… Herkes bizden nefret ediyor. Bizi kullansalar da bizleri kendileri yaratıp amaçlarına göre yönlendirseler de bize “Kör” diyorlar. “Kör bir kurşun…” Oysa herkes biliyor, hepimiz biliyoruz bizleri yönlendirenlerin, gezi gözü ve arpacığı aynı hizaya getirenlerin …

Okumaya Devam Et