"Birinci Bölüm"
"İkinci Bölüm"
"Üçüncü Bölüm"
"Dördüncü Bölüm"
Sağ salim işten çıkıp eve geldim. Kasaba gitmeme gerek yoktu, etin bir kısmı kalmıştı. Ben de kendime biraz çorba yapacaktım, bana yeterdi.
Eve geldiğimde oradaydı. Beni selamlamış, sonra da mindere geçmişti. Bu kez mutfağa gidip çorba yaparken bacaklarıma sürtünüşünde hiç de bir hayvan tanrının gururlu hâli yokmuş gibi görünse de mesele hiçbir zaman gurur olmamıştı. Zaten bunu yaparken bile son derece gururlu görünüyordu. Sevgisini gösterenlerin o içten yanmalı gururu vardı onda.
Neden bilmiyorum ama bu hayvan beni sevmişti. Ben de sevgisiyle kutsanmış, pırıl pırıl parlamış hissediyordum.
Bu kez de yemeklerimizi göz göze bakarak sakince yedik. Bir tane parazit tableti kalmıştı. Parçalayıp ete gömmeme rağmen teker teker tükürmüştü. Farklıydı sanki bu kedi. Sanki parazitler de ilaçları da ona sökmezdi. O bambaşka bir dünyadandı…
Yemekten sonra mindere çöreklenip onu beklemiştim. Oysa o yanıma gelip burnumu dürttü. Kalkmamı istiyor olmalıydı. Peki ondan sonra? Beni kapıya doğru sürüyordu. Neden dışarı çıkmamı istiyordu? Eh nasıl olsa daha iyi bir fikrim yoktu. Ben de çantamı aldım, montumu ve ayakkabılarımı giyip beni kapının dışında kıpırtısız bekleyen kedinin peşine düştüm. Bakalım nereye gidecektik?
Şehrin her yerini avcunun içi gibi biliyordu sanki. Ya da öğrenmişti.
Önce çaycının evine götürdü beni. Birlikte onu izledik. Her nasılsa görünmeyeceğimizi biliyordum. Çaycının bir hayatı vardı, izleyebiliyordum.
Sonra parazit haplarını verdiğim adamın yanına götürdü. Onu da izledik. O da kendi hâlindeydi. Kedisiyle birlikte oluşturdukları bir rutin vardı. Yemek yeme rutini… Tıpkı benim gibi. Ama o bir canlıyla daha paylaşıyordu hayatını. Benim kadar çapadan yoksun, akıntıda savrulmuyordu.
Sonra da bana evimin kapısına kadar eşlik etti ve veda eden bir bakışla yanımdan uzaklaştı. Biliyordum, bir daha gelmeyecekti.
Sonunda, bir çapaya ne kadar ihtiyacım olduğunu görmemi amaçladığını anlamıştım.