Örümcek ağı eğirmenin ne kadar zor olduğunu bilir misiniz? Toplamak bile başlı başına zorken gerisini siz düşünün.…
İşte ben bu işi yaparım. Örümceklerin damla damla karınlarından sağarak ördüğü o ağları bir bir toplar, onları eğiririm. Sonra da ağlar elime yapışmasın diye kendi ellerimle yaptığım pudrayı ellerime bulayıp onlara düğümler atarım. Diğerlerinin yaptığı gibi boyamam bu ağları. Buna ne hacet. İpin rengi düğümün niyetini değiştirmez, bilirim. Çünkü düğümün niyeti benim niyetimdir ve niyetim ne iyidir ne de kötü. Renksiz ve rengârenk, bir ahenktir.
Düğümlere üflerim ben, ama önce düğüm yaratırım. İpleri yaratanlardan ödünç alır, onları toparlar, birbirlerine kararım. Zaten sapasağlam olan ağlar çok daha sağlamdır artık. Bir aradadır. Ancak ve ancak ondan sonra atarım düğümlerimi. Ve üflerim onlara bir büyücü gibi.
Ne eksik ne fazla, bir büyücüyüm ben, yalnızca kendi hesabıma hizmet gören.
İnsanların kendilerini kiralamalarına izin veren büyücüler gibi değilim ben, onlar onaylanmaya ihtiyaç duyar, benim öyle şeylerle işim olmaz. Onaylamak istemeseler, buna ihtiyaç duymasalar neden parayla hizmet vermek istesinler ki? Yiyeceğe ya da giyeceğe ihtiyaç duyduklarından mı? Büyücülerden bahsediyoruz burada, bu ihtiyaçların çok daha üstünde oldukları muhakkak insanlardan… Benim gibi…
Peki ben neden büyü yapıyorum? Anlatayım…
Kendimi bir tür bahcivan gibi hissediyorum. Dünyayı dengeliyorum. Diğer insanların bozduğu dengeyi kurmak için uğraşıyorum işte. Malzememse küçük çakıl taşları, tohumlar ve… özenle düğümlenmiş kalın örümcek ağları.
Madem onaylanmaya ihtiyaç duymuyorum, bunları size neden anlatıyorum?
Çok yaşlandım çünkü, ölüyorum. Ömrümü uzatmak da kullanabildiğim güçler arasında değil. Yeterince yaşadım bu dünyada hem. Ölmeden önce size anlatayım istedim şu dünya için yaptığım ufak tefek işleri. Gerçi pek de anlatamıyorum. Her gün orada, ayaklarınızın dibinde yerleri silen bir kadının ancak yokluğuyla anlatacağı gibi…