Onu severdim; çünkü hayatı hepimizden fazla ciddiye alırdı. Bir filozof edasıyla değil, ya da bir serserinin sahte umursamazlığıyla… O hayatı ciddiye aldığını dahi göstermeyecek kadar mütevazı bir tavırla yaşardı. Gözlerindeki, sesindeki; en önemlisi davranışlarındaki incelikten anlardım.
Onun gibi insanlar nadirdi ve dahası, sözgelimi bir elmas gibi değerliliklerini ıspatlayacak şekilde ışıldamıyorlardı. Daha çok, bir yonca ormanındaki dört yapraklı bir tek yoncaydı o ve onun gibi insanlar. Tüm yoncaların yapraklarını kontrol edemezdiniz, eğer otçul bir yaratıksanız umurunuzda olmazdı zaten; direkt yerdiniz. Ya da büyük bir canlıysanız basardınız. Bu normaldi, bunda kızacak bir şey yoktu. Siz bastığınızda eğilse de; sonra yine dikilip yapraklarını güneşe sermesini bilirdi. Küçücük yapraklarını…
Bir gün, onu intihar etme girişiminde bulurken yakaladım. Afallamıştım! Kendisini asmak üzereydi. Dört yapraklı bir yoncanın yapacağı bir şey değildi bu. Gözlerine baktığımda, onu sözlerimle ikna edemeyeceğimi anladım. O incecik bakışlarında, jilet inceliğinde, jilet keskinliğinde bir kararlılık vardı.
Salyangozlar jiletin üzerinde yürüyebilirdi. Ben de; tıpkı bir salyangoz gibi yavaş ve etkili olacaktım eylemlerimde. Bir tek salyangoz dahi bir bitkiyi bir günde tüketebilirdi. Hem de o yavaşçacık hareketleriyle. Çünkü onlar istedikleri, hedefledikleri bir şeyi yapmayı kesmiyor, yavaş olmayı umursamıyorlardı. Bende önce jilet bakışlarına diktim gözlerimi. Bakışlarında yavaş yavaş yürümeye başladım. Sonra, umuduna sarılmış bir paraziti yemeye başladım sümüksü; ama etkili olan, üzerinde bir sürü diş bulunan dilimle. Onun umutsuzluğunu yavaş yavaş sindiriyordum. O bana ne yapmışsa, ondan ilham alıyor, onu yapıyordum. Beni önemsediğini göstermişti her hareketiyle bir zamanlar, ben de şimdi öyle yapıyordum; çünkü onu önemsiyordum.
Küçük sürprizler, kısa espriler, ani yoklamalar…
Devamlı o asalak bitkiye geçiriyordum dişli dilimi ve onu hızla tüketiyordum. Ardından başka salyangozlar buldum kendim gibi. Onu çok seven, artık körelmiş ama yine de keskin olan bakışlarında yürüyebilen…
Sonra yumurtalarımızı bıraktık bitkinin dibine. Küçük yavrularımız, o bitkiyle, o asalak otla büyümeye başladı. Böylece işe yaramıştı o bitki de…
Ve jilet körelmişti sonunda.
Ama yemek alışkanlık olmuştu ve birbirimizin asalaklarını yemek, iyi bir fikirdi.