“Ölmek istediğimi sana hiç söylemiş miydim?”
İrkilmiştim. Nasıl irkilmez ki insan?
Televizyon izlerken; aniden söylemişti bu cümleyi.
“Nasıl,” çıkıverdi ağzımdan.
“İntihar etmek işte…”
Sustum. O “nasıl”ı geri almayı diliyordum. Ruhsuzluğuma ruhsuzluk katıyordu ve ben bunun için hiçbir şey yapamıyordum. Benim ruhsuz olduğumu düşündüğünü biliyordum. Haklıydı da… Aksini düşünmesi için bir şey yapmamıştım ki. Dahası, ona karşı tahammülsüzleştiğimi de seziyordum. Bu da ruhsuzlaştırmış olabilirdi. İşte böyle saçma sapan bir durumdu aramızdaki.
“Et o zaman… Ya da intihar etmek istemeyeceğin şekilde yaşa. Yap işte bir şeyler. Çöz sorununu.”
Nasıl bu kadar sert olabiliyordum ki? Ağzımdan çıkana kadar ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum.
…
Sabah kalktığımda eşyalarını toplayıp gitmiş olduğunu görmek şaşırtmamıştı, rahatlatmıştı.
Bir mektup bile bırakmamıştı arkasından. Endişelenmemiştim bile. Umurumda olan tek şey gitmiş olmasıydı.
Artık rahatça ölebilirdim. Benim için üzülecek olan son kişi de hayatımdan çıkmıştı nasıl olsa.