05.08.2020

Her fırsatta olmayan sakalını sıvazlıyordu. Bu bir alışkanlık olamazdı; çünkü doğuştan köseydi. Bir yoksunluğun kızgınlığından ötürü süregelmiş bir alışkanlıktı belki. Yüzü sıvazlanmaktan hep kıpkırmızı olurdu. Çift tarafı da. Köse olmak ağır gelmezdi de; köselerin sahtekâr olduğu inancı ve bunun her fırsatta, her tipten insanın karşısında biraz olsun çekinmeden; ne düşüneceği umursanmadan dile getirilmesi her defasında canını yakardı. Aynı derecede. Zannederdiniz ki, böyle bir şeye alılışılırdı. Duyarsızlaşırdı insan. En azından öyle olmalıydı; ama o her defasında aynı acıyı çekerdi.
Kurnaz bir insan olmayı istemediğinden değildi. En azından söylendiği ya da sanıldığı gibi olsa canı o kadar yanmazdı. Ne var ki, mizacı öyle değildi. Şeffaf bir adamdı. Oysa hiçbir zaman güvenmemişlerdi ona. Aslına bakarsanız bu onu korumuştu. Aksi hâlde herkes onu kullanırdı. İnsanlar duygularını gizlemediği için onları önemsemezlerdi. Oysa şimdi, şeffaflığı bir hile gibi algılanıp; gerçek duygularının arasından ipuçları devşirmeye çalışıyorlardı hiç olmayan asıl duyguları çözebilmek için. Dolayısıyla üzerine daha çok düşüyorlar, onu normalde olacağından çok daha azla önemsiyorlardı. Sahtekâr olduğu için… Onu sevdiklerinden değil de; ondan korunmak için.
Ve hep haklı çıktıklarını düşünüyorlardı. Çünkü hep ona yanlış davranıyor, söylediklerini zihinlerinde çarpıtıyor, resmen kendilerine zarar vermesini sağlıyorlardı. Söylediği bir uyarıyı dinlemiyorlardı ve zarar görüyorlardı meselâ. Sonra da onun sahtekârlığından ötürü zarar gördüklerine inandırıyorlardı kendilerini.
Yaşlanmıştı… Hâlâ olmayan sakalını sıvazlıyordu. Sadece birbirine uzak birkaç evin bulunduğu bir köye park etmişti bedenini. Oradakiler de aynıydı. Aksi bir umudu olduğundan değil…
Ama en azından sayıları azdı ve daha az sıvazlamaya başlamıştı olmayan sakalını. Belki de; hepsi ölürse hiç sıvazlamazdı. Sakalı olan ya da olmayan kimse olmazdı çünkü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir