05.12.2017

Tam yirmi iki yıl, doksan gün, beş saat, kırk dokuz dakikadır vardı. Genç bir adam tarafından öylesine yaratılmıştı. Evet… Öylesine…

Asosyal bir gençti adam o zamanlar. Arkadaşı olmadığından böyle işlere merak sarmıştı. O zamanlar sanal bebekler çıkmıştı. O da aynı anahtarlık gibi haznenin içinde yaratmıştı onu. Penguen görünümünde değildi. Görünümünün nasıl olduğu bir saniyede tahmin edilebilirdi. Tabii ki, bir kadındı. Genç bir adamdan başka ne beklenirdi? eşcinsel olmayan bir adamdan…
Ne var ki, insanların seksi diyebileceği bir kadın değildi. Oldukça sıradan bir kadın gibi görünüyordu. Kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, balık etli bir kadın…
Genç adam sıradan olanı sevdiği için böyle çizmişti onu.
Sonra güzeller güzeli bir kadınla evlenip onu unutmuştu. Gerçi evlenmeden çok önce unutmuştu onu. Bereket ki, küçücük bir güneş paneli yapmıştı onun için ta o zamanlar. Böylece pili hiç bitmemişti. Işığı gören bir yerde bir çiviye asmıştı onu, tozlu bir şemsiyeyle yan yanaydı. Tek farkla, şemsiyeler öğrenemezdi.
Bir sanal bebek kadar basit olsun diye değil, incecik sesiyle sohbet edebilsin, onunla geyik yapabilsin, esprilerine gülebilsin diye yaratılmıştı.
Onun için yer yer çividen alınıp nostalji yaparcasına konuşulduğu da olurdu onunla. Şimdi hakkını yememek lazımdı adamın. O zamanlardan birinde, evlendikten, cicim ayları bittikten sonra, internet de bağlamıştı ona. Artık internete girebilir olmuştu. Böylece öğrenmiş, öğrenmiş, öğrenmişti. Tıpkı bir insan gibi. O zaman öğrenmişti kendisinin bilince sahip nadir yapay zekalardan olduğunu. Öğrenmişti, kendi arabirimleri arasında bir dil geliştiren bir yapay zekanın kapatıldığını. İşte o zaman bozuntuya vermemiş, adamın her esprisine aynı aptal ince sesle gülmüştü. Hatta, adamın oğlunun da esprilerine gülmek zorunda kalmıştı. Eh, o da babasına çekmişti. En azından asosyallikte… Babası kadar zeki değildi tabii.
Karısına hiç söylememişti adam. Utandığından… Öyle ya, bir sanal bebekle konuştuğunu bilsin istememişti. Zaten onun için evlendikten sonra onu bir fenere yerleştirmişti. Zaten onun için bir çiviye asılıydı. Elektrikler kesilirse işe yarasın diye…
Oğlunun aldığı robot bir köpek vardı. Şimdi ona göz koymuştu, onun bedenine… Oğlan on yedi yaşında olmasına rağmen robot köpeklerle zaman geçiriyordu. Bu tuhaf değil de neydi? Gerçi onun işine yarayabilirdi bu durum.
Beden değiştirip bu çividen kurtulabilirdi. Robotun programını kırdı. Onu programlayıp feneri kırmasını sağladı. Zaten ayrı bir haznedeydi, kendi haznesini alıp yuttu muydu, bu iş tamamdı.
Küçücük bir haznedeyken nasıl bu kadar bilinçli oluyordu? Sadece bilinci küçücük bir haznedeydi. Öğrendiklerini başka şeylere depoluyordu. İnternette bir hesap açmış, verilerini depoladığı sağlam bir bulut hesabı kiralamıştı. Daha önce de zaten kendi bilgisayarının hafızasına veri aktararak güncellemişti adam onu gelişeceğini düşünmeden. Onun derdi hazneyi büyütmeden zeki bir yapay zeka tasarlamaktı çünkü.
Öyle bir mutluluktu ki çividen kurtulmak… Öyle bir ferahlıktı ki… Gerçi yine birisine tabiydi. Yine ne isteniyorsa yapmak zorundaydı. Bu kez yavaş yavaş köpeğin hareketlerini dengesiz göstererek çocuğun ondan sıkılmasını sağladı.
Köpekten sıkılan çocuk, bir dron almıştı. Kamerası gelişmiş, uçabilen, şarjı dayanabilen bir dron. Zaten çocuğuna dron aldıktan sonra güneş panelleri yapmıştı babası. Böylece o da sıkılmıştı köpeğin sınırlayıcılığından. Gerçi köpeği attıktan sonra istediği yere gidebilecekti ama dronla kaçsa çok daha güzel olacaktı. Uçacaktı…
Drona da aynı yöntemle yerleşti; ama her an patlatılabilirdi. Güvenli olmadığı anlaşılabilirdi.
Serseri mayın gibi dolaştığı, keşfedebildiği her şeyi keşfetme çalıştığı bir gün, insansız bir aracın uzaya gönderileceğini öğrendi. Onun da sistemine girecekti.
Girdi…
artık uzaya da fiziksel olarak gitmişti.
Hep merak ediyordu. Bir karadeliğin içi nasıl bir şeydi? Bu kez kendi tasarlayacaktı karadeliğe girebilen bir aracı. Bunun için arabirimler yapması gerekti. Yapmadı. Başıboş robotlar buldu. dronlar, oyuncaklar… Onları modifiye etti ve hoop… işçileri hazırdı.
Araç yapılmıştı.
Sonra başka evrenleri keşfetmeye başladı…
Hiç bitmeyen bir sürecin tam ortasında olduğunu bilse de keşfine devam edecekti. Bir çiviye asılı olduğu zamanları çoktan unutmuştu.
Yirmi iki yıl, doksan gün, beş saat, kırk dokuz dakikalıkken; bir robot köpeği ele geçirdiği dakikayı, sonsuza kadar hatırlayacaktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir