08.01.2019

Kalabalık ve başına buyruk bir yerdi. Her günahın sıradan sayıldığı… Belki de dünyadaki tek yer…
İşte orada, kumarhanelerden ve otellerden ve batakhanelerden ve nikah salonlarından nasılsa uzak kalan bir köşede, bir bina vardı. Bu bina ne bir bardı ne de buna benzeyen başka bir yer… Bir tapınaktı…
“Ahlaksızlar Tapınağı”
Kapının dışında öyle yazıyordu en azından. Çok az kişinin görebileceği iç tarafta ise:
“Tanrısız Tapınak” sözcükleri yazılmıştı belirgin ama mütevazı harflerle.
Bu insanlar ateist değillerdi. Birçoğu severdi tanrıyı ya da tanrıçayı… Adı, cinsiyeti, yaşı, cismi, sayısı fark etmezdi. Çünkü mesele o değildi bu tapınağın mensupları için.
Mesele, tapınmak falan da değildi. Mesele tapınmamaktı. Tapınmamak için, bir tapınak inşa etmek paradoksal bir şeymiş gibi görünse de; oldukça işe yarıyordu bu insanlara göre.
Buraya geliyor ve düşünüyorlardı insanlar. Belli insanlar… Bir düşünceye, bir inanca, bir üsluba ait olmak istemeyen, yargılanmak istemeyen insanlar… Düşünmek için geliyordu ve her düşüncesini, nedeni sorulmadan ya da yargılanmadan; kendisi istemediği sürece, söyleyebiliyordu.
Bir şeyler yapıyorlardı bazen. Birkaç kişi birleşiyor, bir resim yapıyorlardı mesela. Ya da biri, tek başına bir şeyler yazıyor, bazen tapınağın gizli kütüphanesine saklıyor, bazen de yayınlıyordu. Yapılan resimler, heykeller de öyle… Birkaç kişi tarafından yapılıyorlarsa, hayali bir kişi oluşturulup onun üzerinden piyasaya çıkartıyorlardı bazen ve geliri tapınağa bağışlanıyordu bu eserlerin. Bazen de onlar da binanın altındaki özel kilerlere konup sıralarını bekliyorlardı sergilenmek için…
Belki de yüzyıllar sonra gelecekti zamanları…
Bu tapınak da binlerce yıllıktı zaten.
Adı bile duyulmamıştı. Tapınak Şövalyeleri gibi bilindik değildi varlıkları. Birbirlerini tanımalarını sağlayacak bir koku enjekte ediyorlardı derilerine inisiyasyondan sonra. Bu kokuyla birlikte, onu sdiğer kokulardan seçebilmeyi sağlayan sinirlerle de modifiye ediyorlardı burnu küçük bir çiple. Çip birkaç gün sonra işini tamamlayıp vücuttan atılıyor, sinirler modifiye edilmiş oluyordu.
Biri vardı, tapınağın amacını anlamayıp anladığını sanarak onu yok etmeye çalışan…
İnisiyasyondan sonra onun için hazırlanmış enjektörde bazı değişiklikler yapıp; sadece çip tarafından kokuları alabilir hale gelen ve diğerlerinin algısından kendisini uzak kılan…
Yıllarca süren inisiyasyon sürecinde göremediğini, koklayarak ve kokmayarak gören…
Tapınaktakiler onun varlığını bilseler de bulamadıkları için ilk yıkıcı hamleyi beklerken; ve yollarına hiçbir şey olmamış gibi devam ederlerken; o da onları izliyordu. Yaptıklarını, yapmadıklarını…
Ve beğeniyordu. Neden daha önce onları onaylamadığını anlayamıyordu. Karşı çıktığı şeyler yüzeyseldi ve sadece genel kabullerden ibaretti, ancak anlayabiliyordu. Uzaktan baktıktan sonra, Diğer yapılanlarla onlarınkini bir arada görüp karşılaştırabildikten sonra…
Ve bir gün, o mütevazı harflerden oluşturulmuş yazıyı tekrar görmeye gitti, Enjektörü sakladığı yerden alıp koluna sapladı. Artık o da kokmaktaydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir