Gümüş çakmağıyla sigarasını yakıp derin bir nefes çekti. Bir sigarayı gümüş bir çakmakla yakmak gösterişten başka bir şey değildi, biliyordu ama içinde bulunduğu ortam böyle bir şey yapmasını bekliyordu ondan. Gümüş çakmaklar, hızlı arabalar, jilet gibi, pahalı takım elbiseleri, şişeleri kokularından güzel ve elbette pahalı parfümler…
Böyle bir insan olmak hiç de zor değildi; ama komikti. Eskiden, gençken nasıl da paspal giyinirdi. Sarma sigaralar, restoran artığı yemekler, ucuz; köpek öldüren şarabı, çoğunlukla bira…
Ne olmuştu da böyle biri haline gelmişti? Eskiden de parası vardı ama umursamaz olmayı tercih etmişti. Azla yetinmişti. Serseri olmak istemiş, babasının parasını tepmişti.
Sonra babasının parasını kabullenmemiş, tükürdüğünü yalamamıştı gerçi. Babasından da zengin olmuştu. Hem de sadece kendi çabalarıyla.
Ne işe yaramıştı ki? En fazla daha sağlıklı beslenir olmuştu. Yine sigara içiyordu. Katran ve nikotinin pahalısı ucuzu mu olurdu?
Üstelik şimdi mutsuz bir adamdı. Parasızlığın dibine vurmuşken para kazanmanın, kazandığı her kuruşun hesabını tutup kendisiyle gurur duymanın mutluluğunu özlemişti.
Tam altmış iki yaşındaydı ve mutsuzdu. Doğum gününde, parasını bir hayır kurumuna, çocuklarla ilgili güzel şeyler yapan, özel bir hayır kurumuna bağışlayıp tekrar para kazanmaya, tekrar sıfırdan başlamaya karar verdi.