“Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı.
Bahçeye kurdum salıncak
Eline de verdim oyuncak
Şimdi baban gelecek
Sakın kırma yumurcak…”
Sonra hiç durmayacak, sona ermeyecek gibi gelen bir…
“eeee eeee eeee ee
Pişşşşş pişşşşş pişşşşş pişşş…”
Benim bebeğimdi, oğlumdu, kanımdı, canımdı…
Gelgelelim nefret ediyordum ondan. Can yoldaşım, karım artık benim değildi. Bana güzel sözler şakıyan o canım ağzı, artık sadece ona ninniler söylemek için açılıyordu. Bundan böyle o yumuşak sesin muhatabı değildim. Yani… çoğu zaman değildim…
Kedileri çok iyi anlıyordum. Yavrularını bir güzel, afiyetle yiyişlerini…
“Çamlıbel’den çıktım yayan
Dayan ey dizlerim dayan,
Kardaş atlı bacı yayan
Nenni nenni, nenni nenni nenni nenni bebek oy.
Bebeğimin beşiği çamdan,
yuvarlandı düştü damdan
Beybabası gelir Şam’dan,
Nenni nenni nenni nenni, nenni nenni bebek oy.
Bebeğimin beşiği bakır
Yerinden kalkmıyor ağır
Ben sallarım takır takır
Nenni nenni nenni nenni, nenni nenni bebek oy.”
Bu ninniyi söylerken; sanki bana sitem ediyordu.
“Benimle, oğlumuzla ilgilen artık,” diyordu bana.
“Kalk,” diyordu.
“Doğrul,” diyordu.
“Sev,” diyordu.
Bense, sanki Şam’daydım ve bir türlü gelmek bilmiyordum.
“Elma attım yuvarlandı,
Gitti beşiğe dayandı,
Bebek uykudan uyandı,
Nenni oğul oğul, nenni yavru yavru, nenni bebek bebek, nenni balım oy.
Sana bebek diyemedim,
Kalkıp meme veremedim
Nenni oğul oğul, nenni yavru yavru, nenni bebek bebek, nenni balım oy.
Deve gelir katar gider
Çamurlara batar gider
Yavrusunu atar gider
Nenni oğul oğul, nenni yavru yavru, nenni bebek bebek, nenni balım oy.
Sana bebek diyemedim
Kalkıp meme veremedim
Nenni oğul oğul, nenni yavru yavru, nenni bebek bebek, nenni balım oy.”
Şam’dan gelmiştim; ama bu kez… o gitmişti.