10.03.2019

Balkona çıktı. Elinde yatılı okuldan mezun olduğu gün aşırdığı tabüldot, tabüldotun bardak koyulacak yerinde de yine aynı yerden aldığı metal bardak olduğu halde, demirden balkon masasına oturdu. Sandalye de demirdi; ama ağır olduğu için kolaylıkla hareket etmesi amacıyla sonradan ayaklarına tekerlek takmıştı.
İç çekti. Belki de binlerce meteordan gelen bu maden, bir zamanlar uzaydaydı. Dünya dışında yani. Sonra… Bir şekilde, kurnaz bir örümceğin ördüğü ağa takılır gibi yerçekimine takılarak dünyaya düşmüş, önce toprağın derinliklerinde hapis hayatı yaşadıktan sonra, gerek karbon ve kromla karıştırılarak, gerekse sadece kalıplara dökülüp boyanarak hizmet eder hale getirmişlerdi. Önce eritmiş, sonra dondurmuş, içlerine bambaşka şeyler karıştırılarak kendileri unutturulmuştu.
Yine de onlar bile, uzaydan gelmişlerdi ve hayatlarının bir kısmını, önemli bir kısmını, dünya dışında geçirmişlerdi.
Oysa kendisi…
O sadece bir astronomi öğrencisi olarak kalabilmişti. Uzaya gitmek şöyle dursun, simülasyonuna bile şahit olamamıştı.
Balkonunun demir parmaklığına tutturulmuş saksıdaki fesleğeni okşadı. Her nedense uzayı düşündüğünde böyle yapardı. Fesleğen sevgisine, daha doğrusu destek arayışına kokusuyla cevap verdikten sonra, gittiği özel dükkanın özel sahibinin verdiği hançerin sivri tarafını bileğinden geçirdi.
Kanıyordu…
Korkmuyordu; çünkü amacı intihar değildi. Aynı kadının verdiği küçük bir canlıyı derisinin altına bıraktıktan sonra, hastaneden aldığı dikiş ipliği ve iğnesiyle bileğine kaba bir dikiş attı.
Bu canlı, vücudunda ilerleyecek ve salgısıyla onun zihinsel gücünü arttırarak uzaydaki canlılarla iletişim kurabilir hale getirecekti.
Sonra da ölecekti. Onun da ömrünü kısaltarak…
Bundan şikayetçi değildi. Bu riski almak istiyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir