Anlayamıyordum! Bir türlü anlayamıyordum! Nasıl oluyordu da her sabah tam yatağımın üstünde bir adet, istisnasız hepsi mis gibi kokan gül olduğu halde uyanıyordum?
Kapı kilitliydi. Hatta olayın gerçekleştiği ilk günden sonra sürgülemiştim. Camlar da sürgülüydü. Zaten demir parmaklık vardı hepsinin önünde. Parmaklıkları da kontrol etmiştim, hepsi sağlamdı.
Balkonun kapısını da kilitliyordum. Zaten üstü kapanabiliyordu balkonun ve yatmadan önce kapatıyordum. Bildiğim kadarıyla bir çilingir kapıya zarar vermeden açamazdı. Üstelik kapı sürgülüyken hiç açamazdı…
Peki nasıl? Nasıl oluyordu da her sabah bir tek gülle uyanıyordum? Her defasında bambaşka bir renkte oluyordu gül. Belli bir sırayı da izlemiyordu renk değişimi. Bazen üst üste aynı renkte olabiliyordu da. Değişmeyen tek şey, her gün bir gülle uyandırılışımdı kısacası. Nedenini, nasılını hiç bilmiyordum. Gülle uyandırılmamın nedeni tahmin edilebilirdi belki. Yani ilk akla gelen şeyi, birisinin bana aşık olduğu ihtimalini düşünmemezlik edemezdim. Peki neden bir kart yoktu gönderdiği, ya da yerleştirdiği güllerde? Bu da olayın gizemine gizem katıyordu.
Bir aktar dükkanım vardı ve tek başıma işletiyordum dükkanı. Dikkatimi çeken sürekli bir müşterim yoktu. Ya da bana olan ilgisini öyle veya böyle belli eden birisi…
Çok az arkadaşım vardı ve hepsi de kadındı. Hiçbir ipucu yoktu. Hiçbir ipucu…
Bu aşktan çok sapıklıktı artık. Aylardır devam etmekteydi bu durum ve aylardır diken üstünde yaşıyordum.
Belki de uyurgezerdim ve bu gülleri uykumda kendim alıyor ve yatağıma koyuyordum. Çocukluktan beri böyle bir şey başıma gelmemişti. Yine de bunun olup olmadığını anlamam gerekiyordu. Güvenlik kameraları yerleştirdim evin dört bir yanına. kapatıp açmayı da zorlaştıran şifreler koydum. Kapatan da açan da görüntülenecekti kamerada. Uykumda şifreyi çözsem de bunu yaparken görüntülenecektim.
Kameralarda hiçbir zaman görüntülenmedi gülün yatağıma konuluş anı. Sadece o anlar, on dakika boyunca kameralar hiçbir şey kaydetmez oluyordu o kadar.
Bunu ne sağlıyordu, o teknolojiye ya da bilgiye bile sahip değilken; benim uyurgezer olmadığım kendiliğinden kanıtlanmış oluyordu. Üstelik güllere öyle büyük bir düşkünlüğüm de yoktu. Gül güldü işte. Hatta fazlaca abartıldığını bile düşünüyordum güllerin.
Bir gün geldi ki, ben artık bunu düşünmekten vazgeçtim.
Sabah kalkıyor, gülü yatağımdan alıp vazoya koyuyordum. Fazla gülleri tahliye etmenin yolunu da bulmuştum. Biriktirip bir çingene kadına üç kuruşa satıyordum.