Hizmetlileri çağırmak için kullanılan türden tiz ve talepkâr bir sesi bulunan bir çanı vardı. Bazen bomboş ve küçücük, damı akan kulübesinde onu sallar ve birilerinin gelip ona hizmet ettiğini hayal ederdi. Bu saçma sapan çana hiç de azımsanmayacak bir para vermişti. Açlıktan ağzının koktuğu bir zamanda hem de. Kendi aç karnını doyurmaktansa birilerine emir vermek için kullanacağı, karın doyurmayan bir nesne aldığı için mi bu kadar açtı acaba?
Bir gün, yine açlıktan karnı guruldarken; hayallerini doyurmak için çanı çalmaya başladığı bir an, gerçekten bir adam beliriverdi karşısında. Önce zihnindeki hizmetçilerin görüntüsünden görmemişti adamı. Gördüğünde de bir an hiçbir şey söyleyemedi. Sonra yemek istedi. Yemekler gelmişti. Şaşılacak işti!
Yemekleri afiyetle yedi… ve bir daha çana el sürmedi.
Hayallerinin gerçekleşmesi ona göre değildi.