12.08.2018

Kendime bir söz vermiştim. Emekli olursam Antarktika’ya gidecek, barışın hüküm sürdüğü bir yerde nasıl yaşandığını görecektim. Her ne kadar kurak ve soğuk bir yer olsa da; barışın sıcaklığı olacaktı orada. En azından öyle hayal ediyordum. Bir kontrol etmeye değerdi. İşim gereği neredeyse dünyayı gezme fırsatı bulabilmiştim ve gittiğim hiçbir yerde barışı, dolayısıyla mutluluğu bulamamıştım.
Bir ressamdım ben. İyi bir ressam ve aynı zamanda da resim eleştirmeni. Hem başkalarının eserlerini eleştirmek hem de kendi eserlerimin eleştirilmeleri için sergiler yapmak için, dünyanın dört bir tarafına gitmiş, sergi ya da ziyaretlerimin arasına gidilmesi gereken yerleri gezmiştim. Bu geziler, aslında hiç de herkesin gittiği yerlere düzenlenmiyordu. Sosyal medyadan, gideceğim yerlerden arkadaşlar edinirdim ve onlarla birlikte şehrin tüm katmanlarını görebileceğim yerlere gitmeye çalışırdım.
İşte yöntemim buydu.


Emekli olmuş, Antartika’ya, buzlar ülkesine gitmiştim sonunda.
Belki de umutsuzluğa kapılacağıma, bulunduğum yere alışmam gerektiğini bu kez, sonunda, kabullenecektim. Olağanüstü hayaller peşinde koşmak, sadece daha çok üzülmeme sebep olmuştu.
Ama durun biraz…
belki… Belki de öldükten sonra…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir