12.08.2019

Bana büyüyünce ne olacağımı sorduklarında garson olacağımı söylemek hiç aklıma gelmemişti.
Bir şeyleri birilerine ikram etme, daha da geniş açıdan bakarsak hizmet etme fikrine bayılıyordum; ama garsonluk, mesela itfaiyecilik kadar özenilesi bir şey değildi. Özellikle de çocukken… Öyle olsaydı da; o zamanlar hoşlandığım şeyleri tespit etmek konusundaki isabetimin yetersizliği oldukça mümkündü. Kaldı ki, o yaşta bu tür bir çaba harcayan kaç kişi vardı ki? Birçok çocuğun bu yönde bir çabası olsa bile, ben o çocuklardan birisi değildim ne yazık ki.
Sonuçta bir garson olmuştum ve bu mesleğin benim için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyordum. Aslına bakarsanız beni tanıyan herkesle bu konuda aynı fikirdeydik. Hoş tanıdığımı söyleyebileceğim pek az kişi vardı. Yine de her birini epey iyi tanıdığımı düşünüyor, aynı şekilde beni iyi tanıdıklarını umuyordum.
Ummaktan ve düşünmekten başka ne yapabilirdim ki zaten? Tanımak asla kesinleşemeyen bir şeydi bana göre.
Bir garsondum ve bundan mutluluk duyuyordum. Ta ki, epey eski bir arkadaşımın bir iş teklifine kadar. Benden, sahibi olduğu kafede keman çalıp şarkı söylememi istemişti o gün. Ne olduysa o gün olmuştu zaten. Sonradan arkadaşımın ayarladığını öğreneceğim bir yetenek avcısı, albüm teklifiyle gelmişti bana. Kabul ettim. Etmesem karım beni öldürürdü. İstemeye istemeye kabul ettiğimi tam olarak fark etmemiştim o zaman. Neden istemeyecektim ki?
Binler, yüz binler sattı albümüm. Sonra başka bir albüm, sonra başkası…
Oysa benim gözüm hep garsonlardaydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir