13.06.2020

Canı sıkılıyordu. Yapacağı hiçbir şey kalmamıştı sanki oğlu evden gittikten sonra. Nasıl da tüm hayatı o oluvermişti? Buna nasıl izin verebilmişti. Elbette çocuğu için her şeyi yapacaktı ama hayatını boşaltması ikisinin de işine yaramazdı ki…
Önce çocukluğundan beri salonun tam ortasında durup duran, Legolardan yapılma kale maketini bozmakla başladı işe. Oğlu on sekiz yaşında olmasına rağmen o kaleye dokundurtmamıştı. Rahatsız oluyordu artık ondan. Gereksizdi varlığı. Hiçbir işe yaramaması bir yana, estetik olarak da çok kaba duruyor, ille de yer kaplıyordu.
Kendisine bir dokuma tezgâhı alsa mıydı acaba? Kocası öleli yıllar olmuştu. Artık evde kendisinden başka kimse yoktu. Hem o tezgâh işlevsiz bir maketten çok daha yararlı olacaktı. Hep istemişti geleneksel yöntemlerle halı dokuyup onları satmayı. Tabii önce öğrenmesi gerekiyordu. Öğrenecekti.
Belki önce bir yerlere giderdi. Hep istemişti ülkeyi gezmeyi. Çok istese de; oğlu gezmeyi hiç sevmezdi. Fazlasıyla evcil bir çocuktu.
Bu evcil çocuğun şehir dışındaki bir üniversiteyi tutturması belki kendisi için de iyi olacaktı. Bu mahalleden çıkmamıştı neredeyse. Gerçi babası da öyleydi. İmkânları da olmamıştı çoğunlukla. Ya da öyle zannetmelerini istemişti kocası. O öldükten sonra aslında çok fazla paraları olduğunu öğrenmişti. Yatırımlarla arttırmıştı elindeki az parayı. Bunu da hesap cüzdanlarından okumuştu. İşte bu paranın büyük bir kısmını çocuğun okul masrafı olarak ayırmıştı. Diğeri de kendisi için. Zaten eşinin emeklilik maaşını da alıyordu. Bu parayla ülke içinde dolaşabilirdi. Halı dokumayı da öğrenirse… belki kendi parasını bile kazanırdı.
Ya da çok farklı bir şey yapmaya karar verirdi. Kim bilir, halı dokumayı kıvıramayıp başka bir şeye karar vermesi mümkündü. Artık kendisini asla, hiçbir şeye bağlamayacaktı. Bir hayale bile…
Yükümlülüklerinin onu ezmesine izin vermiş, içindeki kendisini bastırdıkça bastırmış, sertleştirdikçe sertleşmişti. İçindeki can suyu kurumuştu adeta. Oysa şimdi o suyu içinde yürütmenin, genişlenenin, ferahlamanın vaktiydi.
Şimdi dahi vardı yükümlülükleri. Buna itiraz edecek değildi ama artık onların kendisini ezmesine izin vermemeye karar vermişti.
Oğlu gittiğinde hayatının boşalmış olmasını idrak etmek sağlamıştı bu değişimi.
Kendisini bir su molekülüne benzetmişti. Önce, çocukken su olarak başlamıştı hayatına. Sonra donmuş, sıkışmış, sorumluluklar tarafından bastırılmış ve bir buz kristaline dönüşmüştü. Şimdi de ısınmış, gevşemiş ve buharlaşmıştı ama bu durumda uzun zaman kalmayacağını, değişeceğini de öğrenmişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir