“Bir dilim elma ister miydiniz?”
“Yok, teşekkür ederim.”
“Gerçekten, bir dilim…”
“Hayır, gerçekten istemiyor canım, sağ olun.”
“Lütfen…”
“Tokum…”
“Bir dilimden ne çıkar?”
“İstemiyorum.”
“Beni kırıyorsunuz!”
“Siz beni rahatsız ediyorsunuz.”
“Ama ben… Elma gerçekten çok güzel. Böylesi az bulunur emin olun. Sizin iyiliğiniz için söylüyorum.”
“Gerçekten, gerçekten, gerçekten istemiyorum. Beni rahat bırakın artık.”
“Ama…”
“Tamam tamam. Verin bir dilim bari.”
“Buyurun… Afiyet olsun.”
Pamuk prenses değildim; ama bir lokma elmayla zehirlenen pamuk prenses gibi hissediyordum kendimi. Birisi, sihirli aynaya;
“Bu dünyada en mutlu kim,” diye sormuş ve ayna adımı vermişti sanki. O da beni bulup mutsuz etmek için bir elmayı vermeye çalışıyordu.
İşte olmuştu! Sinirlenmiştim işte! Mutsuz olmuştum. Hem de ihtiyacım bile olmayan bir şey zorla dayatılarak.
Her zamanki gibi… Hepimizin hepimize yaptığı gibi…