Gardrobumu açıp içinden altın bir kıravat iğnesi aldım. Eski bir gömleğin cebinde durmaktaydı. Kim bilir en son ne zaman giymiştim bu gömleği. Aklım sıra kamufle etmeye çalışıyordum. Kendi kendime güldüm; yerini değiştirmeyecektim yine de.
Üç bin terabaytlık bir bellek vardı bu iğneye gizlenmiş. Koleksiyonumdaki tüm kıravat iğneleri de aynı içerikteydi.
Peki ne depoluyordum bu iğnelere? Çalıştığım psikologların hastalarıyla olan konuşmalarını…
On yıllık iş hayatımda psikologdan psikoloğa gittim. Asistanları oldum. Sekreterleri oldum. Danışanları oldum. Özellikle danışanları…
Sistemi kurup arada kontrol et…
Mantık buydu. Bir tilkinin asla olamayacağı kadar kurnazlıkla yürütüyordum bu işi.
ta ki elimdeki iğnedeki kaydı dinleyene kadar…
Genç bir kadındı hastalardan biri. Kısaca paranoyaktı. Rüyasında benim yaptıklarımı, bir bir anlatmıştı.
Acaba paranoyak mıydı gerçekten? Yoksa…
Paniklemeyecektim. Her zamanki gibi danışan olarak gidip sistemimi toparladım. Artık yapmayacaktım bu işi.
Yeni bir işim vardı artık.
O kadını takip etmek…
Çok korksam da; ben tilkiydim, tavuk değil.