Tohumlar kısırdı. Çoğu… Yapılacak tek şey teker teker ekip hangisinin kısır olmadığını denemekti. Bu öyle bir yumurtadan horoz mu yoksa tavuk mu çıkacağını anlayabilmek gibi bir iş de değildi. Bitkiler hep böyle üretiliyordu artık. Üretim hemen hemen durmuştu. Verimlilik arttırıcı ilaçlar o kadar artmıştı ki… Her kavanozdan bir ilaç çıkıyordu adeta ve çoğunun da işe yaradığı yoktu. Artık pamuk bir ilkyardım malzemesi olarak kullanılmayacak kadar değerliydi. Hayvancılık bitmişti neredeyse. Hayatta kalıp üreyen otların çoğu zehirliydi ve dayanan hayvanların eti bile insanlar için işe yaramayacak kadar zehirliydi. Artık el aletleriyle üretim başlamıştı. Oysa ne kadar fazla tohum ekilirse o kadar çıkma olasılığı vardı. Yine de hava olabildiğince kirletilmemeye çalışılıyordu. Kazma-kürekler, saban ve tırmıklar tekrar piyasaya çıkmış, değerlenmişti. İnsanlar makineleri bırakmış, kendi kuvvetlerine güvenmek zorunda kalmışlardı.
O kadar fazla yiyecek varken pek enerji harcamaya gerek olmaması; bir şey yokken de deliler gibi çalışmak zorunda kalmak ne tuhaf bir ironiydi. İnsanlar birbirlerine muhtaç olmasa birbirlerini bile yiyecek haâe gelebilirlerdi ama üretmek için herkese ihtiyaç vardı. Altın yumurtlayan tavuk kesilmezdi değil mi? Yine de üretimde ihtiyaç duyulmayan kişi törenle öldürülürdü. Bu da doğaldı. İnsanların yemeğe ihtiyaçları vardı ve öldürecekleri kişi ihtiyaçlarını karşılamak üzere öldürülüyordu.
Artık insanlar inançlarını değiştirmişlerdi. İlkel dinler yine revaçtaydı. İhtiyaç duyulmayan insanlar kurban ediliyordu. Bir de en ihtiyaç duyulan kişi… Yılda bir kere olsa da; en güçlü kişi de kurban ediliyordu tanrılara.
Ben de bu yıl seçilmiştim. İnsanlara yararlı olmak için çabalamıştım oysa. En fazla iş yaptığım için kurban edilme riskimin bulunduğundan az çalışmak, aklımın ucuna bile gelmemişti.
Ben kurban edilecektim ve her şey iyi mi olacaktı? İnsan dediğimiz varlık böyle mantıksızlıklar yüzünden bu duruma gelmemiş miydi? Hikâyeler uydurur, uygun olup olmadığına bakmadan ona inanırlardı böyle. Yalanlara inanmak konusunda iyiydi de; gerçek sırf hoşlarına gitmediği için onu sevmezlerdi. Yalan estetik olduğu için mi güzeldi? Tabii ki.
Peki ya yazılan distopyalar, diğer edebi eserler? Onlar farklı mıydı? Bir de onlar vardı. Yalan olduğu ayan beyan belli olan, içlerinde gerçeği taşıyan yalanlar…
Onları da çoğunlukla sevmezdi insan dediğin yaratık. Sevse sevse estetik olduğu için bağrına basarlardı ancak. Gerçeği taşıdıkları için değil… En azından çoğunluk böyleydi.
Bir kısmı da kendi tembel mutsuzluklarına bahane olarak kullanırlardı onları. Bir şey yapmamak için… Her şeyi, yani gerçeği bildiklerini, bir şey yapmanın anlamsız olduğunu söyleyip tembelliklerine gömülmek için…
Onlar en kötüsüydü; çünkü gerçekten de idrak edebilirlerdi gerçeği ama bir şey yapmazlardı. En azından çoğunluk gerçekten, onu anlamaktan açık açık kaçarlardı.
Verileni alırlardı sadece. Benim etim bunların kursaklarına girecekti işte. Güçlü olanlar bilgisiz halkın midesine girmeyecek kadar değerliydi inanca göre çünkü. İşte onun için ölmeden önce zehirli otlar yemiştim.
Eti yenmeyen bir koyun gibi…