15.01.2020

Ellerime krem sürmekten hiç hazzetmesem de o rica edince kıramamıştım.
Ayyy! Hem de yapış yapış vazelindi sürdüğüm krem. Bu farklı kokuyormuş, o çok seviyormuş. Biraz farklıydı; ama elimi bulaştırmaya değecek kadar güzel kokmuyordu. Şu ana kadar kokladığım hiçbir krem öyle değildi. Ellerimi yıkasam geçmeyecekti. Of!
Sonra elimi tuttu. Bunu hep beklemiştim. Kaç yıldır hem de; ama onu hissedemiyordum bir türlü. Elimdeki kremin iğrenç kalıntısı her şeyi maskeliyordu.
“Bak, gördün mü, beni sevmiyorsun işte.”
“… Ne?”
“Kremden nefret ettiğini bilmiyor muyum sanıyorsun?”
“Beni mi sınadın sen yani şimdi?”
“Seni o kadar çok seviyorum ki!”
“Emin olmak istedin…”
…”
Bir küfrederdim ama; değmezdi. Ellerimde iğrenç kremin iğrenç kalıntısı, yüreğimde aynı kremin yapışkan boşluğu, yanından koşar adımlarla ayrıldım. Bir daha oradan kahve almayacak, yolda dökerim bahanesiyle yudumlarımı yavaşlatarak içmeyecektim. Zaten ben bu kadının neyini sevmiştim?
Korkak…
Aslında ben değil miydim korkak? Kaç yıldır söylememiştim ondan hoşlandığımı.
Onu sevmek kolaydı. Peki ya asıl kızı?
İlk gençliğimin üçüncü tekil zamirini? Aslında benim için tek üçüncü tekil zamiri…
Ulaşabileceğim bir yerdeydi nasılsa. Bir marketten en ucuz vazelini alıp yanına gittim. O da bilirdi kremden nefret ettiğimi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir