“Beni neden çok seviyordun anne?”
Hep bu soruyu soruyordu ve daima aynı cevabı veriyordum ona.
“Seni hâlâ seviyorum yavrum.”
“Tamam ama doğduğum an neden sevmiştin?”
“Eh, sen benden çıkmıştın, küçücüktün ve ağlıyordun.”
“Ama… Mesela sarışın olmasaydım sever miydin?”
“Seni sarışın olduğun için sevmiyorum ki?”
“Peki neden seviyorsun?”
“Çok tatlı gülüyorsun. Kızarken çığırışın bile çok nazik. Hiç kulaklarımı ağrıtmıyorsun. Yumuşacık bir çocuksun. Papatyaları çok seviyorsun. Onları koparmıyorsun. Kuşları ürkütmemeye özen gösteriyorsun.”
Ve daha bir sürü şey sayıyordum.
Okula gidene kadar zaman zaman sorardı bu soruyu.
Sonra büyüdü… Evlendi. Ben de yaşlanmıştım. Kocam yoktu, o küçükken ölmüştü. Ölmeseydi bile hayatımızda yer almaya niyetli görünmüyordu gerçi.
Kocası, damadım iyi bir adamdı. Şükürler olsun ki benden bir adım ileri gitmişti kızım, iyi bir evlilik yapmıştı.
Kızımın çocuğu olmuyordu. Ona neden onu sevdiğini soracak ya da benim onu neden o kadar sevdiğimi anlayacak imkânı yoktu. Gerçi bu onun için engel değildi çünkü karı koca evlat edinmeye karar vermişlerdi.
Gelen çocuk iki-üç yaşlarındaydı. Ve kızıma onu neden sevdiğini hiç sormaya gerek duymamıştı.
İşte yine bir adım öndeydi!