Sınıfa girdi… Askılıkta hiçbir şey yoktu kancalardan birine takılan bir askı hariç.
Bu durumu saçma buluyordu artık. Zaten askılık olan bir şeyde neden askıyla asılırdı ceketler? Askıya gerek yoktu ki… O askıyı, kesin titiz bir genç koymuştu oraya ve almayı unutmuştu muhtemelen.
Eskiden kendisi de öyleydi. Tuhaf huyları vardı okuldayken. Mesela, her sabah ağzı güzel koksun diye bir dal maydanoz çiğnerdi. Uyumadan önce, diğer arkadaşlarının nefeslerini dinler, herkes uyuduktan sonra uyurdu. Dolabı asla dağılmaz, sırası bozulmazdı. Yemekhane ve temizlik nöbetlerinde yanına kimseyi almaz, her işi kendi yapardı.
Zaten arkadaşı yok gibi bir şeydi. Herkesle konuşurdu ama onun için kimse özel değildi o zamanlar.
Aslına bakılırsa şimdi de öyleydi. Yatılı okulda bile birisiyle samimi olmayan birisinden ne beklerdiniz ki?
Samimiyet ona göre değildi. Kendisiyle bile samimi olduğu söylenemezdi. O sadece bir şeyler yapardı o kadar. Zaten düşündükleri de hep bir şeyler yapmakla ilgiliydi. Kişisel şeyler değildi.
O sınıfa, camından atlamak için girmişti. Yani yine bir şey yapmak için… Düşünmeden…
Neyi neden yaptığını samimi bir şekilde kendisine sormadan…