16.05.2022

Ortalama bir görünüşü olsa da etrafındaki insanları kendisine çekerdi. Kadınlar onu severdi. Bunun için görünürde hiçbir şey yapmasa da bunu arzulaması yeterdi. Kendisini insanların onu sevmesi için şekillendirirdi. bu küçük değişiklikleri, insanların ihtiyaçlarını anlayabildiği ölçüde milim milim yapardı. Kendisini onlar için değiştirdiğini hiç bilmeden…
Elbette insanlar topluma uymak için değişirlerdi ama onun, belki bir sürü insanın, yaptığı kendilerine has özelliklerini, onları eşsiz yapması gereken şeyleri de sevilmek için değiştirmeye gönüllü olmaktı.
Çocukken yelek giymeyi hiç sevmese de komşu kızı yeleğini sevdiği için her gün giymişti. Artık o sevmediği yelek, alameti farikası olmuştu hatta. Oysa onu sevmemesi için çok geçerli bir sebebi vardı. Sırtı ve kollarının eşit olmayan bir şekilde ısınması onu rahatsız ederdi. Yelek ince bir yelek değildi. Sırtını fazlaca ısıtıyordu. Oysa o bu ısıdan bunalıyordu. İnce yelek giymek de anlamsızdı. Gereksiz bir kumaştı işte, ille de mantığa büründürmeye neden gerek duymalıydı ki, sevmiyordu… Oysa gönüllü olarak giydiğini zannediyordu.
Etrafındakileri hareketleriyle tavladığuını zannediyordu üstelik. En üzücü olanı da buydu. Aslında tavlamak kendisinden ödün vermekti. Bu işin özü buydu. Bir demiri tava getirmek için onu ateşte dövmek gerekmez miydi? Ateşi yakan sensen onu yakmak için uğraşman gerekmez miydi? Bu demirde böyleydi ama sevgi konusu çok daha çetrefilliydi. Bu sevme işinde ateş de onu yakan da kendin oluyordun. İnsan birisini tavladığını düşündüğünde uyanıklık yaptığını, onu şekillendirdiğini düşündürse de aslında kendisini şekillendiriyordu. Hem de belki hiç istemediği bir şekilde.
Oysa bir insanı sevmek öyle miydi? Hayatında ilk defa birisini gerçekten sevdiğinden biliyordu. Daha doğrusu yeni anlamıştı. Onu tavlamaya çalışmak aklına bile gelmemişti. Yanında yeleğini çıkardığında anladı onu sevdiğini. Çünkü yeleğini beğense de o onu çıkarmayı tercih etmişti. O kendisini yeleksiz de sevecek miydi? Buna emin bile değilken yanında olmadığı biri olmak istememişti.
Yeleği çıkarmış, yanında rahatlamıştı. Çünkü sevdiği birisiyle karşılaşmıştı. Oysa daha çok çabalaması, sevdiği insanın sevgisini elde etmesi gerekmez miydi?
Mantıksal olarak böyle olsa da o bunu yapmamış, yanında tamamen kendisi olmayı seçmişti. Belki de bu sevdiği kişiden kaynaklanıyordu. Ona uymak için bunu yapıyordu. Yani aslında yine onu tavlamaya çalışıyordu. Ah bu paradokslar…
Gerçekten insanları tavlamaya tövbe mi etmişti yoksa onu tavlamak için yapılcak tek şey bu muydu?
Belki de bundan mutlu olacak, bu şekilde tavlanabilecek birisini bularak kendisini tüm yüklerden kurtarmış, böylece birisini tavlama ihtiyacını dahi karşılamıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir