16.11.2023

Güzel kokan, güzel giyinen bir adam geçiyor karşısından. Yanında iki tane cins köpek… Köpeklerin bacakları Arap Atı gibi mübarek. Adamın elinde bir telefon var. Köpekleri dükkânın kapısının önünde bırakıyor. Benden sonra gelmiş ama bana el ediyor başlarında durmam için. Merak ettiğimden yanlarına gidiyorum. Severim köpekleri, yoksa adam emrettiği için değil. Ne güzeller öyle. Güçlü, ince, soylu… öylece duruyorlar. Köpekleri severim ama kokularını değil. O kendilerine özgü soluyuşları, havlamaları falan güzel de elimi sürdüğümde elimde kalan o kokuları yok mu… Ya da içinde köpek olan bir eve girdiğimde ortalığa hâkim olan, ne kadar temizlense gitmeyecek o ağır koku…
Eğer bu adam köpeklerini birçok kişi gibi evinde barındırıyorsa, kendisi güzel koksa da evi pis kokuyordur işte. Kendi evimi düşünüyorum, ne denli temiz koktuğunu. Adamla aramızda olan bir yarışmayı kazanıyorum sanki.
Köpeklere doğru seğirtirken elimdeki telefona bakıp;
“Bunları hâlâ satıyorlar demek,” diyor adam. O şekilli, belki şekillendirilmiş burnunu kıvırmadan edemiyor. Karşılık vermiyorum. Elindeki yepyeni telefona bakıyorum. Burası bir telefon tamircisi olduğuna göre o çok övündüğü telefonu bozuk demektir.
Köpeklerden birinin zincirini tutuyorum ve biraz yürütmek istiyorum. Böyle iri yarı bir canlının kontrolünü elimde bulundurmak.
Köpek bana bakıyor ve kuyruk sallıyor. Ama sonra, bir anda kendimi yerde buluyorum. Eğer beni düşürseydi başımın arkası ağrırdı yere çarpmaktan. Hayır. Belki düşüşümü yumuşatmıştır. Ne de olsa kaç gündür kursağıma bir şeyler girmedi, bayılmışımdır. Beni korumak istercesine üzerime yatmış, ağırlığını bile hissetmiyorum oysa. Keşke vücudu her tarafımı kaplasa, çok üşüyorum, en azından beni biraz da olsa ısıtıyor sağ olsun.
Gözlerimi açmak aklıma geldiğinde gözleriyle karşılaşıyorum, köpeğin…
Açık kahverengiymiş gözleri, sıcacıkmış. Benim için endişelendiğini hissedebiliyorum.
Burnumdan nefes alıyorum, köpeğin kokusu eskisi gibi itici değil. Diğer köpeğin pek umurunda değilim anlaşılan. Tepemde dikilen adamla ilgileniyor o da. Elimden düşmemiş telefonum. Benim yerimde adam olsaydı çoktan vazgeçmişti telefonundan. Üzerimdeki köpek ağır ağır, sanki istemeye istemeye kalkıyor üzerimden. O kalkınca ben de ayağa dikiliveriyorum el mecbur.
“İyi misiniz hanım efendi?” diyor.
Oysa köpeklere bakmamı buyurduğunda kölen zannetmiştin beyefendi.
“İyiyim iyiyim.”
“Köpek bir şey yapmadı size değil mi? Yani tabii ki yapmaz da…”
“Yoo, hatta hayatımı bile kurtarmış olabilir sağ olsun.”
Hemen şişiniveriyor salak. Sanki kendisi hayatımı kurtardı. O olsa yarısını bile yapmazdı. Şu köpeğin kişiliğinin çeyreği bile etmez.
“Sizi evinize bırakalım mı?”
“Gerek yok, bu dükkânın yanındaki apartmandayım zaten.”
“Sağ olun,” diyecekken kendimi tutuyorum. Bir şey yapmadı ki, niye diyeyim boş yere.
Üstümü başımı düzeltip uzaklaşıyorum. Yürürken aklıma geliyor, paket yükletecektim telefonuma. Neyse, kendime gelince geri gelirim, tanıdık nasıl olsa. Sonra aklıma geliyor, neden Murat beni sormadı? Yere düştüğümü görmemiş olamaz herhâlde, dükkânının tam önünde oldu olanlar. Ha, oğlu Süleyman vardı dükkânda, hafızam da gidiyor açlıktan. O gelmez öyle insanın yanına, duygusuz bir çocuk, hiç babasına çekmemiş. Anasına da…
Neyse, arkamda uluyan köpeğin sesini işitiyorum. Bana yardım eden köpek olsa gerek çünkü adamın söylediklerini duyabiliyorum:
“Tamam kızım, tamam! Abla iyi, bak evine gidiyor. Haydi kızım! …”
***
Sonunda paramı aldım pis heriften. Parça başına iş yaptığım patron bozuntusundan alacağım vardı da. O olaydan birkaç saat sonra getirdi paramı pislik.
Neyse, birazdan çıkar kalan alışverişimi yaparım. Yumurta da mis gibi kokuyor. Biraz peynir, ot mot koydum…
Kapı çalıyor. Kapının arkasındaki uluma sesi tanıdık geliyor sanki.
Açıyorum, o adam çıkıveriyor karşıma aynı burun kıvırışla.
“Hanımefendi kusura bakmayın, sizi takip ettiğimi düşünmeyin, bizim köpek buraya kadar sürükledi beni. Yoksa katiyen susmuyor. Tüm gece uludu hayvan, inanamadım. Hiçbirimiz inanamadı. Kızım çok duygusaldır, size vermemi istedi benden. O tahmin etti durumu anlatınca köpeğin beni sizin evinize götüreceğini.”
“vermek derken?”
“Bu köpek ancak sizin yanınızda mutlu olabilir hanımefendi.”
“Ne diyorsunuz siz, ben kendi karnımı doyuramıyorum daha.”
“Onu merak etmeyin, ben size mama parasını göndereceğim her ay, hiç merak etmeyin.”
Hiçbir şey demeye zahmet etmeden kapıyı kapatacakken gözlerim köpeğinkilere takılıyor.
“Tamam,” deyiveriyorum ne dediğimi bilmeden.
O andan sonra benim yanımda kalmaya başlıyor. Artık benim evim de öyle ağır kokuyor. O hep güldüğüm insanlar gibi günde iki kere gezdiriyorum hanımefendiyi.
Ve hayatım boyunca hiç sevilmediğim kadar seviliyorum.
Diğer köpeklerin insanlarını sevdiği gibi değil, onlarla karşılaştıramıyorum bile. Sanki bunun diğer yarısıyım. Sanki ikiz kardeşiyim. Sanki sevgilisiyim…
Kızan zamanında bir köpekle çiftleşiyor. Daha doğrusu köpek buna saldırıyor bu da kaçamıyor. Bana öyle hüzünlü bakıyor ki o an…
Neyse… İşte o çiftleşmeden yavruları doğduğunda bile önce bana getiriyor yavrularını, yalamamı istiyor sanki. Ya da okşamamı. Ne bileyim. Emzirdikten sonra teker teker kucağıma bırakıyor. Sanki onlar bizim yavrularımız. Onun olduğu kadar da benim sanki. Dahası, altı yavrunun altısı da en az onu benimsedikleri kadar benimsiyorlar beni anneleri gibi.
O kadar tuhaf ki…
Sonra üç ay geçiyor, yavrular yeterince büyüyor. Verdiğim ilanlarla teker teker ayrılıyor bizden her biri, o üzülmüyor. Her işe gidişimde arkamdan uluduğu kadar bile ulumuyor onlar için mesela. Bu arada artık tam zamanlı çalışır oldum. Köpekle dolaşırken tanıştığım bir kadın buldu bu işi bana sağ olsun.
Yani artık onun maması için o beş para etmez adama ihtiyacım yok.
Onu kısırlaştırmaya götüreceğim bu arada. Çok düşündüm. Belki kısırlaştığında bana olan düşkünlüğü de azalır, ne bileyim. Bu iyi mi kötü mü karar veremedim ama… Bir yavru faslını daha kaldıramam, o kesin.
Doktorda gözlerini açtığında beni arıyor gözleri. Ben de başından ayrılmadım, özel istedim doktordan. Sağ olsun kabul etti.
Acaba kızacak mı bana? Kızmaz belki ama kırılacak mı?
Uyanır uyanmaz, tıpkı bayıldığım o gün olduğu gibi gözlerini açtığı an yakaladım gözlerini. Onun bana yaptığı gibi…
***
Bana olan sevgisi değişmiyor ama o değişiyor. Ve ondan aldığım şeyin bilgisiyle vicdanıma yüklenen ağırlık her geçen gün artıyor.
Ama ne olursa olsun, bana olan muhabbetinde hiçbir değişiklik yok. Hareketleri hantallaştı. O güzelim vücudu eskisi kadar zarif değil artık. Yürüyüşü sakilleşti. Bir ayda yaşlandı sanki.
Bağırmak geliyor içimden bazen ona.
“Kızım, seni ben hastaneye götürmedim mi? Bayıltırlarken yanlarında değil miydim? Tamam işte. Bunu ben yaptım sana ben. Hâlâ anlamıyor musun? Bu kadar bile mi aklın yok senin? Ben yaşlandırdım seni ben! Tüm bunlara rağmen sen nasıl oluyor da beni hâlâ sevebiliyorsun!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir