Bir sayfiye yerinin çarşısı boyunca yürümekteydi. Birkaç dükkandan, birçok tezgahtan müteşekkil küçük bir çarşı…
Çarşının en ucunda, gözleme ve kek satan bir dükkan vardı. Tüm gün boyunca yüzdüğü ve çarşıya kadar epeyce uzun bir yoldan geldiği için açlıktan karnı guruldamakta, halsizlikten adımları sarsaklaşmaktaydı. Onun için de bu gözlemeci dükkan şimdilik derdinin tek dermanıydı.
Dükkandan çıkanlar epey mutlu görünmekteydi. Hallerinden hoşnut birer kedi gibi… Adeta yolda uyuyabilecek denli doyup gevşemişti hepsi… Doğa üstü bir tür rahatlamışlık vardı yüzlerinde.
İçeriye girdi. Tertemizdi ortalık ve harika kokuyordu. Karışık bir gözlemeyi bir bardak ayranla, ardından çikolatalı keki, bir espresso eşliğinde içti.
Gevşemişti…
Sanki sarhoş olmuştu…
Sanki, keklerin içinde uyuşturucu vardı…
Ertesi sabah, kahvaltı zamanı ilk kez acıkmadığı için kahvaltıdan vazgeçmek zorunda kaldı; çünkü zorla dahi olsa boğazından geçmiyordu hiçbir şey
Tüm gün boyunca yüzüp yorgunluktan bitkin düşmesine rağmen hala acıkmamıştı. Yorulsa da acıkmıyor, dahası boğazından su bile geçmiyordu.
Üç gün sonra, öldü. Tıpkı diğerleri gibi… Yavaş yavaş ve hissederek… Hissedemedikleri bir şey yüzünden…
Bir ihtiyaç…