Çantasından anahtarını çıkarttı ve eli titreyerek kapıyı açtı. Adeta anahtar onu evine kavuşturmak için sabırsızlanıyordu. Tanıdık ses eşliğinde açılan kapıdan anahtarı çıkarttı. Anahtar hemencecik delikten çıkmıştı. Şimdiden başka bir kavuşmayı arzu ediyordu sanki. Çantaya girdiğine üzülmüyordu.
Ayaklarını paspasa koyarak içeri girdi. Ayakkabılarını orada bırakarak çıkarttı ve vakit geçirmeden onları yerlerine, ayakkabılığa benzer küçük rafa koydu. İki raflı mobilyanın üst rafından terliğini alıp ayaklarına giydi. Kapıyı yumuşakça kapattı sonra. Artık sığınağındaydı. Şarkı söylemeye başladı. Ve konuşmaya. Yaşadıklarını evinin değişen havasıyla, onu gördüğünde gerinen ve hafifçe yumuşayan duvarlarıyla paylaşmaya başladı. Etrafında insan olmadığından değildi. Epey arkadaşı vardı. Yine de evi özeldi. Ona her şeyi anlatabilirdi. Orada geçirdiği zaman eşsizdi.
Konuşurken bir yandan da banyoya uğradı, elini yıkadı, evde giydiği kıyafetlerini üzerine geçirdi ve yemek yapmaya başladı. Mutfak da sevinmişti onu gördüğüne, biliyordu.
Bu eve birkaç ay önce taşınmıştı. Her ay kira veriyordu. Yine de evin her karışının, hiçbir zaman dokunamayacağı tavanının bile kendisini sevdiğini, kabullendiğini hissediyordu. Oysa evdeki hiçbir sabit eşya onun değildi. Aslında, sadece birkaç kat kıyafetle oraya yerleşmiş, evi eşyalarıyla kiralamak zorunda kalmıştı. Yine de her bir eşya da onu sevmiş, üzerine oturduğu kanepe hemen kokusunu içine sindirivermişti.