Kabaklar çoktan kurudu. Gelip kendilerini iplerden çözecek eli beklemedeler. Onları alıp oyan, şekillendiren bıçağı ağaçtan duymuşlar, merak ediyorlar.
Ağaç yapraklarıyla havayı kollamakta. Ne zaman gelecek?Bekçi şimşirlerle sözleşmiş gerçi, geldiğinde kendisine haber verecekler. Yine de o da gözlemekte etrafı. Yerin altında bile kökleri diğer köklere haber sormakta.
Sandalye de aynı telaşta. Çoktan topraktan ayrılmış olsa da hâlâ canlı bir telaşla çarpmakta atomları.
Lamba suskun. Doyuyor güneş ışığına ki akşam konuşabilsin ışığıyla onunla. Gelecek ve o sandalyeye oturup kabakları oyarken ya da kitap okurken onu dinleyecek gözleriyle. Ve anlatacak… Okuduğu kitaplardan bahsedecek.
O kendi kendisine konuştuğunu sanacak. Lambanın onunla konuştuğunu, sandalyenin eli kulağında kendisini beklediğini, su kabaklarının onları şekillendirirken beğeni ya da itirazlarını, şimşirlerin az olan ziyaretçilerini dikkatle gözlediklerini, ağacın, ağladığında gözyaşlarını silsin diye yapraklarından birini önüne atmak isteyecek kadar üstüne titrediğini bile bilmeyecek.