Kendi ellerimle eğittiğim bir kartalım vardı. Avlanmakta kullanmıyordum. Yani en azından kuş avlamıyor, sınırlarımızı aşan insanları avlıyorduk. Benim kılıcım, onunsa gagası ve pençeleri, tabii ki o keskin gözü olduğu sürece, bize kimse karşı duramaz gibi gelirdi bana.
Kılıç dediğim şey bildik kılıçlara sadece şeklen benziyordu. Daha çok bir elektrikli süpürge gibi çalışan bir sistemi vardı. Hedeflediğim canlının canını, cansızın da kinetik ve potansiyel enerjisini alıyordu. Yani o cansız cismi hareketsiz bırakabiliyor, hatta bazen cisimlerin ya da canlıların yapısal bütünlüğünü bile bozabiliyordu.
Sınırlarım dahilinde bana tabi olan kartalımla birlikte yaşamayı tercih ediyordum. Burada özel bir şey yaptığım da yoktu. Ömür dolduruyordum işte. Bildiğim bir tek şey vardı, diğer insanlara kapım kapalıydı.
Sınırlarım dahilinde tüm yaşam alanımı hazırlamıştım. Kimseye ihtiyacım yoktu. Kartala da ihtiyacım yoktu aslında ama o bana insan olduğumu hatırlatıyordu. Konuşabildiğimi, sosyalleşebildiğimi…
Tüm bunları yapabildiğimi; ama tercih etmediğimi…