18.05.2020

Otuz yaşında bir ev kızıydı. Bir gün delirdi mi; ne oldu bilinmez, demirci olmaya karar verdi. Bahçesinde bir atölye yaptırdı. Biraz parası da vardı. Babası ölmüş, yaşlı annesiyle kalakalmışlardı. Karışanı yoktu.
Bu işi öğrenmek için nice demir ustasına başvurduysa da herkes bir kadının demirci olmasının imkânsız olduğunu söylüyor, ona yardıma kimse yanaşmıyordu.
Yıllar içinde, binbir emekle, atölyesinde kendisini eğitti ve usta bir demirci oldu. Oldu olmasına da sadece silah yapıyordu. Verilen hiçbir şeyi, bıçağı dahi onarmıyor, ancak sıfırdan bir bıçak ya da öldürmek için yapılacak bir şeyse kabul ediyordu. Yaptığı bıçaklar, çakılar, baltalar, şişler… çok beğeniliyordu. Hatta ona bir şeyler öğretmeye yanaşmayan ustalar ona bir şeyler sormaya gelmeseler de; çıraklarını yolluyorlardı.
Artık başka illerden gelmeye başlamışlardı sipariş vermek için.
Bir gün, sarı dişli bir adam geldi atölyesine. Tıpkı bir silahı yaparkenki nefretinin sarısına benziyordu adamın dişlerinin sarısı. Tıpkı o kinin içini kokutması gibi her soluk alışında bir çürük kokusu salgılıyordu havaya. Beklemiş bir şeyle midesinden geliyora benzeyen o ekşi kokunun birleşimi…
Hatırlıyordu… Başka bir zaman da duymuştu bu kokuyu. Delirmeden önceki gün… İşte şimdi hatırlayabiliyordu. Zihninin gömdüğü anılar şimdi çıkmıştı meydana.
O adam, bir bıçağın desteğiyle ona tecavüz edip delirmesine neden olan, bunca silahı yapmasına sebep olan adamdı. Şimdi başkalarını korkutmak, onlara tecavüz etmek için ondan bıçak istiyordu. Hem de çizimini bile yapmıştı bıçağın. Çok iyi hatırlıyordu onu oysa.
Kim bilir kaç kişi için böyle bıçaklar yapmıştı! Düşünmek bile…
İlk defa elleri kararsızlığın sancısıyla titredi. Delirince karar vermek kolaydı belki de…
Bir an sonra, nedenini bilmeden kendisi için yaptığı bıçaklardan birisiyle onu bıçakladı.
Artık kararsız değildi, olmayacaktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir