Bebeğimizi seviyorduk; ama farklı olduğu için korkuyorduk ondan. Böylesine bir varlığı, yaratık demiyorum, nasıl olur da biz dünyaya getirebilirdik?
Daha doğumunda küçücük bir bülbül girmişti hastaneye nasıl yapmışsa. Kimse de çıkartmamıştı. Bir zararı yoktu ki…
Bir de bakmıştım ki omuz başımda şakıyor. Ben bağırıyorum o şakıyor. Sonra, hiç acı içinde değilmişim gibi susmuş onu dinliyorum. Kafası çıkar çıkmaz o da susmuştu. Bir sessizliktir olmuştu odada. Acımı unutmuştum. Bülbül de sesini. Onu bekliyorduk sanki.
Hemşire onu eline alana kadar bülbül beklemiş, bebek alçak sesle ağlayınca o da yatıştırırcasına şakımaya devam etmişti.
Sonra kediler, köpekler, sincaplar, kuşlar, kurbağalar… gelmişti yanına. Konuşmuştu onlarla.
Biz ise korkuyorduk varlığından. Normal olmayışından. Doktorlara gidiyorduk boş yere. Aslında bu çabamızın boş olduğunu biliyorduk. Yine de yapabileceğimiz bir şeyler olmalıydı. Bizim olan şey normal olmalıydı çünkü. Normal olmalıydı ki, normal olmayan şeylere rahatlıkla içerleyebilelim. Normal olmalıydı ki, fazladan çaba sarf etmeyelim hiçbir şey için.
Yine bir gün hazırlayıp bir yere götürecektik ki, beşiğinde bulamadık. Yoktu. Küçücüktü zaten. Emekleyemez ya da yürüyemezdi. Her yerde aradıysak da bulamadık onu. Belki de pek fazla aramadık.
Bir daha hamile kalmıştım. Bu kez bebeğimin yanına hiçbir bülbül gelmemişti. Acımı hiçbir şey dindirmemiş, hiçbir şey ruh hâlimi düzeltmemişti.
Bebeğin her şeyi normaldi. Farklı hiçbir şey hatırlamıyordum onun hakkında.
Bebeği sevememiş miydim yoksa? Peki diğerini sevmiş miydim?
Bebek büyürken bu sorular da git gide büyüyordu kafamda. İlkini çok merak ediyordum. Ne yapıyordu acaba? Neredeydi? Şimdiki ailesi ona bizim yaptığımızı yapıyor muydu? Bozukmuş gibi düzeltmeye çalışıyorlar mıydı onu?
Bir gün, bebeği yatağına bırakıp işimi gücümü yapıyordum. Aniden kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Onun sesini gülerken duymadığımı fark ettim o an. Sanki odada bir bebeğin gülerken alınan kayıt çalınmaktaydı. O kadar yabancıydı bana bu gülüş.
Yanına gittiğimde, yüzünün bilmediğim bir tür boya ile boyandığını, üzerine, iki yanağına birer alacalı kuş tüyü resmi yapıldığını gördüm.
Anlamıştım! Bu resmi büyüğü yapmıştı.
İki yanağından, tam tüylerin üzerinden öptüm çocuğumu.
İkisini de sevmeye hazırdım. Hevesliydim!
Arkamda bir bülbül kanat çırptı. Biliyordum ki o da buradaydı.