Bir ormanda yaşarmış ağustos böceği ile karınca.
Karınca çalışırmuş karınca kararınca.
Ağustos böceğiyse çalarmış saz,
bitene kadar yaz.
Ama karınca etmiş onu ikaz.
Demiş, ‘aman kardeş! gelecek kış,
biraz çalış.”
Dinlememiş bizimki,
Yazın neden çalışılır ki?
Gelmiş kış,
Karınca yuvasına sığınmış.
Sığınmış ama
Canı çok sıkılmış.
Ağustos böceği acıkmış ha acıkmış.
Karıncanın kapısını çalmmış.
Demiş, “Aman karınca kardeş,
Açım, lütfen, ver bana biraz aş.”
Karıncanın yemeği bolmuş,
Tadı yokmuş.
Demiş ağustos böceğine,
“Haydi, içeriye girsene.
Çok canım sıkılıyor,
Biraz şarkı söylesene.”
Şarkı söylemiş bir yıl boyunca,
Hemm eğlenmiş, hem dinlenmiş karınca.
Yaz olmuş, ağustos böceği demiş karıncaya,
“Karınca kardeş, eksik olma.
Doyurdun karnımı,
Eksik etmedin aşımı.
Eğer izin verirsen,
Ben ritim tutayım bu yaz, sen çalışırken.
Yıllar önce bir kütükte,
Gelmiştim buraya bir gemiyle.
Kürekçiler vardı orda.
Ve bir de davulcu.
Çalıyordu davulcu,
Çekiyordu kürekçiler kürekleri.
Çalmazsa davulcu davulunu,
Kürekçiler yanılıyordu.
Biri hızlı çekiyordu,
Birisi yavaş.
Karınca kabul etmiş.
Bilirmiş ağustos böceğini,
Tecrübeliymiş.
O yaz, çalmış ağustos böceği,
Toplamış karınca yemeğini,
Geçen yılın on misli.
Diğer karıncalar da gelmiş sese.
Toplanmışlar, çalışmışlar birlikte.
O gün bugündür,
Çalışırken karıncalar,
Ağustos böcekleri çalar.
Masalımı beğendiniz mi çocuklar?
La Fontaine’e saygı ve nispetle…