Rengarenk bir taş bulmuştum. O kadar farklı görünüyordu ki, gökten düşmüş olmalıydı. Taşı elime aldığımda tuhaf bir şey hissettim. Sanki taş canlıydı. Kıpırdamıyordu ama elimin içinde bir canlı vardı sanki. Bir canlı sıcaklığı…
Onu eve götürdüm. Boş bir saksıya koyup bekledim. Gece soğuğunda taş soğurdu. O zaman dokunduğumda da sıcaksa bir şeyler farklı demekti.
…
Sıcaktı… Taş canlı ya da maddesel olarak farklıydı. Belki de canlı değildi de ısınmasını sağlayan bir tepkimeye giriyordu.
Bunu düşünürken elimdeki taş hareketlendi ve çatladı. Bu taş, ki yuvarlak bile değildi, bir yumurtaydı anlaşılan. Şekilsiz bir yumurta…
Yumurtadan ejderhaya benzeyen tuhaf bir hayvan çıkmıştı. Kuş ve sürüngen arası bir şey…
gerçek miydi ejderhalar? Yeni bir şey mi keşfetmiştim?
Tam o an, şaşırmaya bile başlayamadan; kapıma aceleyle vuruldu. Zile bile basmamıştı dışarıdaki. Açtığımda resmi giyinmiş iki kişi duruyordu kapının dışında. Yumurtayı almaya gelen iki kişi. Tek söyledikleri buydu. Ejderhanın yumurtadan çıktığını söylediysem de; o şeyin gerçek bir ejderha olduğunu ya da olmadığını bilmeme izin vermediler. Ketumdular ve onu kendilerine vermemi öylece bekliyorlardı sadece. Bir güç gösterisinde bulunmasalar da hareketleri; ya da hareketsizlikleri bana onu almak için her şeyi yapabileceklerini düşündürtmüştü. Onun için, merakımı sineme gömüp yumurta kırıldıktan sonra saksıda kalan yaratığı kendi saksımın içinde götürüp verdim onlara. Hiçbir şey söylemeden kapıyı dışarıdan üzerime aceleyle kapatıp seslerini kapının arkasından işitebildiğim hızlı adımlarla ayrıldılar.