20.12.2019

Bir masal dinlemiştim bir yerlerde. Nasrettin Hoca ile kağıttan eşeği hakkında. Cebinden kağıt eşeğin katlarını açtığı an canlanıyordu eşek ve Hoca Nasrettin’i maceradan maceraya götürüyordu. Ne var ki, tüm kolaylıklarına rağmen kağıttan bir eşek bana hiç çekici gelmemişti. Belki hayvancağızın ruhu vardı; ama yine de bir tane arpa için midesi kazınan bir eşek Nasrettin Hoca’yı çok daha iyi anlardı. Daha iyi yarenlik ederlerdi. Kağıttan bir eşek inat etmezdi. Karakteri olmazdı o eşeğin muhtemelen. Evet, adı olurdu ama karakteri olur muydu gerçekten?
Eşeğin adı Karakaçan’dı. Genelde eşeklerin adı Karakaçan olurdu zaten. Tıpkı kara köpeklerin isimlerinin Arap olduğu gibi. Aynı karakterde eşek ve köpekler canlandırıyordu bu isimler zihinlerimizde. Tıpkı Hoca’nın kağıttan eşeği gibi…
Benzer isimler benzer karakterleri canlandırdığında, zihinlerimizi kısırlaştırmaz mıydı? Maneviyatımızın canlılığını rutinle söndürmez miydi?
Canlı varlıkların karakterlerini verdiğimiz aynı isimlerle söndürdüğümüz gibi, cansızları da daha cansız hale getiriyorduk bana sorarsanız.
Herkes paranın bir araç olduğunu söylerdi sözgelimi. Oysa dijital paralara ya da canlı paralara konulan QR kodlara o parayla satın alınan şeylerin hikayelerini eklemelerini sağlayan bir uygulama yazmakla uğraşmaktaydım şu aralar.
Parayı gerçekten maneviyatın altın yaldızına bulamak için.
Köpeğe, eşeğe ve paraya kişilikler kazandırmak ilk düşünüldüğü kadar boş, saçma bir iş değildi. Hayatın genellemelerle dolu kaldırım taşlarını rengarenk boyamaya, her taşı ‘kendi’ yapmaya çalışmaktı.
Her eşeğe ve her kara köpeğe farklı birer isim veremesem de; her parça paranın kendisine has bir hikayesi olmasını sağlayabilirdim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir