30.04.2019

Birisini fazla büyütmeyi sevmesem de; çoğunlukla böyle yapardım. Büyütürdüm insanları olduklarından fazla. Neden böyleydim? Özellikle bir adamı, hocamı… Birlikte birçok şey yapardık. Hoşumuza giderdi bu. Dersinden çıktıktan sonra derslerden nasıl oluyorsa söz etmezdik, hiç etmemiştik. Bambaşka insanlar olurduk birlikteyken. Üniversiteden bile söz etmezdik. Bazen ortak tanıdıkları vereceğimiz bir örneğe dahil edecekken belki… O bir adamdı ben de bir kadındım; ama birbirimize aşık falan değildik. Sadece ben ona hayrandım. Öyle sanıyorum ki, o da benim düşünme tarzımı seviyordu. Birlikte bir klişenin takipçisi olmaktan, yani öğretmen öğrenci aşıklar olmaktan açıkçası iğreniyordum. Onunla böyle bir şeyi ağzımıza bile almamıştık; ama bence o da …

Okumaya Devam Et

29.04.2019

Çimin üzerinde, üzerini kaplayan kırağıya selam ederdi ilk önce. Sonra da başucundaki şarap şişesine… Kadeh madeh, bardak mardak bilmezdi. Sadece onunla sessizliği ve tükürüklerini paylaşanlarla paylaşırdı mütevazı içkisini. Zaten konuşamazdı. Beyin hücreleri ruhunun anlatacaklarına yetmiyordu artık. Dinleyemezdi de. En azından sözcükleri…. Doldurmuştu kendisini bir şekilde ve artık tümüyle boşalmak istiyor, ruhuna alkolle lavman yapıyordu. Çıkardığı tek anlaşılır iki ses “oy”idi. Derdini anlatması gerektiğinde bu iki sesle anlatıyordu insanlara ve bazen anlayan da çıkıyordu. Kimi herkes anlayabiliyordu ki?

Okumaya Devam Et

27.04.2019

İşte, yoldan duyulan ayak sesleri… İşte, geliyor! Birazdan burada olacak ve tekrar her anından haberdar olmaya devam edeceğim. Yepyeni şeyler getirecek bana. Duvarlarıma yepyeni masallarını anlatacak, sorunlarından bahsedecek ve duvarlarım onu dinlediği için belki de onlara çözümler bulacak ve sevinecek. Sevindiğinde ayaklarından, tam topuklarından yerçekimine karşı bir itiş, yükseliş gücü fışkırır hep, bilmez miyim… Çiçek ya da hayvan beslemeyi sevmez. Sadece duvarlarıma mozaik yapar, bazen zeminime de… Beni besler o çiçek yerine. Tavanım için bile bir fikri var biliyor musunuz? Musluklarımı bile değiştirdi. Kendi yaptı musluk başlarımı, sonra da dökümcüye verdi. Onlar da, onun mumdan yaptıklarını pirinçten döktüler. Susadığında musluklarımdan …

Okumaya Devam Et

26.04.2019

Oturup düşündüm. Olmaz a, olur da bir intihar mektubu yazsam ne yazardım? Nasıl başlardım? Suçlar mıydım insanları; yoksa sorumluluğunu mu alırdım her şeyin? Sevgiden, vefadan, nankörlükten bahsedip; geride kalanların suçluluk duyacağını düşünerek içimin yağlarını mı eritmek isterdim; yoksa… Hayatın boşluğunu simgelercesine bomboş bir kağıda imza mı atardım? Aslında, bunların hiçbirini yapmazdım… İntihar mektubuma, kendimi resmeder, aslında neden resmedeyim ki, bir kağıda bir fotoğrafımı yapıştırır ve aynı fotoğrafı parçalayarak yapıştırırdım ilk fotoğrafın altına. Gerçekler bazen olduğu gibi, süslenmeden; bir bahane göstermeden; öylece anlatılmalı değil mi? Benim intihar edişim, cesedimin görüntüsü, kokusu, sinekler, mezar, insanların gözyaşları, hüzün… gerçeğin ta kendisi olsa da …

Okumaya Devam Et

25.04.2019

Bu güzel şehrin hemen hemen hatırı sayılır her ilçesinde bir sanat sokağı vardı. Ben de bizimkinin ortalarında bir yerlerde, sokağa girildiğinde sol taraftaki bir dükkanda, doğal taşlardan yaptığım kolyeleri satmaktaydım. Bu kolyeleri renk uyumuna göre değil, insanların ihtiyaçlarına göre yapıyordum. Biraz pahalı olabiliyordu. Bu, tedarik ettiğim taşlara göre değişiyordu. Bazen, bazı taşları yontarak insanların hoşlarına giden şeyler de yapabiliyordum. Bir diş fırçasının telden kıllarının uçlarında küçük elmaslar bulunan bir alet yapmıştım kendime ve taşları fırçalayarak şekillendirebiliyordum böylece. Bir gün, iradesini kullanmayı bilmediği için soluk benizli olan bir kadın girdi dükkana. Adımları güçsüz, kararsızdı. Eşinin çocuk istediğini; ama kendisinin çocuğu olmadığını …

Okumaya Devam Et

24.04.2019

Gece üç sularında uyanmış, bir daha uyuyamamıştı. Odasındaki piyanonun kapağını açmadan önce kapağın üzerinde bulunan küçük kedi heykelini aldı. Her defasında böyle yapardı. Bir tür başlama seremonisiydi. Sanki bu kedi heykelinden izin istiyordu piyanoyu çalmak için. Tıpkı şamanlar gibi, rahatsız ettiği için özür diliyor, heykelin varlığından duyduğu mutluluğu belirtiyor, avlanacağı topraklara girmeyi diliyordu sessizce. Heykeli, tam karşısındaki çıkıntıya yerleştirdi. Aslında orada kalabilirdi; ama onun yeri piyanonun üstüydü. İkisi de biliyordu bunu… Evet, avlanacaktı. Silahları notalar, zırhı esler olacaktı. boşluğu avlayacaktı. Boşluğu ve sessizliği… O kedi heykeli ise onun ruh hayvanı gibiydi. Heykelin bir ruhu olduğuna artık mantığı dahi inanır olmuştu. …

Okumaya Devam Et