26.08.2019

“Metropollerde her şey var mıdır?” Bunu soran, on üç yaşında ilk defa bir metropole ayak basmış bir kız çocuğuydu. “Tabii ki,” “O zaman insanlar neden cam bardaktan su içerler? Ağaçtan olma su tası varken neden cam bardak? Bu su kokmuyor ki, hiç kokmuyor!” “Su kokmaz zaten. Hem ne kokacaktı ki?” “Çam…” “Çam mı? Cam bardak çok sağlıklı. Bunda iç işte suyunu.” … “Aaah! Param parça oldu işte, kırıldı.” … “Dur elin kesilecek! Ben toplarım…” … “Elim!” Suyunu başka bir bardaktan içse de teselli bulamamıştı çocuk. Uyumadan önce göğe baktı, belki babasının söylediği gibi gökteki yıldızlardan biri onların gözlerinin ferini ona …

Okumaya Devam Et

23.08.2019

“Gel bakalım, sana bir şey söyleyeceğim.” “Buyurun?” “Şu adamı görüyor musun?” “…” “Ona şu belleği vermeni istiyorum senden.” “Neden siz vermiyorsunuz?” “Şu parayı da sen al, kendine bir şeyler alırsın.” “Tamam…” Bir çocuğun bana verdiği küçücük bir bellekten sonra değişmişti hayatım. Aralarında geçen diyalog da aşağı yukarı böyle bir şey olmalıydı. Çocuk mantığını kim bilir kaç kuruşa satıp; bana para üstü verirmişçesine uzatmıştı. Gayri ihtiyari almıştım elindekini. Belleği gördüğümde şaşırmıştım. Bunun nereden çıktığını çocuğa soracakken uzaklaştığını görmüş, arkasından gitmemiştim. Sonra da merakıma yenilemeyip; bir internet kafeye gidip belleğe bakmıştım. Sadece bir metin belgesi vardı bellekte. Dosyada, çıktısını almaya bile değmeyen …

Okumaya Devam Et

16.08.2019

Bilir misiniz beyefendi, bir tavuğun sesinin hep çilekeş olduğunu düşünmüşümdür. Oysa herkes “Tavuk gibi gülme,” der bana; ama bunu dediklerinde gülüşüme bir ara verir, acı acı gülümserim. Mutluluktan eser olmayan bir gülümsemedir bu. Bir saniye önceki o katıksız mutluluğu özleyen bir tebessüm. Gözlerim bulutlanır. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yapmak zorunda hissederim kendimi ve öyle yaparım. Oysa kahkaha atan diyaframıma bir değirmen taşı oturmuştur sanki. Bu taş orada kalıcıymış gibi gelir. Bunun nedeni, çocukken bir adamı, bir tavuğa; tavuk için çok kötü olan ama adama zevk veren bir şeyi yaparken görmemdir. Bu yetmezmiş gibi, bir sonraki gül tavuk öldüğünde, adamın …

Okumaya Devam Et

15.08.2019

Bir masal anlatmıştı abim bir gün. Bir saray bahçivanının oğlu padişahın kızına aşık olur. Padişahın da bir arzusu vardır; her kim ki bir dünya dolusu altın getirirse, kızına sahip olacaktır. “Sahip olmak” tabirinin altını çizememiştim o zamanlar. Bahçivanın oğlu da kıza talip olur. Padişah kızar. Durup durmadık yerde, bahçivanın oğluna kırk gün içinde altınları getirmezse kellesinin gideceğini haykırır. “Niye ki kardeşim?” diye soramamıştım o yaşlarda. “Neden diğer insanların kelleleri gitmiyor da bizim bahçivanın oğlununki gidiyor? Bu nasıl bir egodur…” Sonra bizim oğlan, babasının alın teriyle kazandığı kırk altını pazardan aldığı mavi bir topun içine koyup; topun üzerine paraleliyle, meridyeniyle bir …

Okumaya Devam Et

12.08.2019

Bana büyüyünce ne olacağımı sorduklarında garson olacağımı söylemek hiç aklıma gelmemişti. Bir şeyleri birilerine ikram etme, daha da geniş açıdan bakarsak hizmet etme fikrine bayılıyordum; ama garsonluk, mesela itfaiyecilik kadar özenilesi bir şey değildi. Özellikle de çocukken… Öyle olsaydı da; o zamanlar hoşlandığım şeyleri tespit etmek konusundaki isabetimin yetersizliği oldukça mümkündü. Kaldı ki, o yaşta bu tür bir çaba harcayan kaç kişi vardı ki? Birçok çocuğun bu yönde bir çabası olsa bile, ben o çocuklardan birisi değildim ne yazık ki. Sonuçta bir garson olmuştum ve bu mesleğin benim için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyordum. Aslına bakarsanız beni tanıyan herkesle bu konuda …

Okumaya Devam Et