31.12.2020

Karanlıkta parlayan flüt sesleriyle bulacaktı yolunu. Biliyordu ki o onların yakınında olacaktı. Hem de tam yanında. Çellonun koyu sesi flütlerin ışığını karartmayacak, vurgulayacaktı. Gitarın gündelik ışığı da arada gözüne ilişecekti. Aşinalığına gülümseyecek, flüte doğru yürümeye devam edecekti. Sonra da onun sesini işitecekti. İnsanî, kusurlu, onun için de güzel olan, kendisininkinden bir derece daha kalın sesini… Ona seslenecekti. Adını bir kat daha sevecekti bundan böyle. Sırf o sesten duydu diye. Bir konser falan değildi bu. Karşı karşıya durmuş iki insan arasındaki görünmez bir sahneydi. Belki de sadece onun gördüğü bir sahne…

Okumaya Devam Et

30.12.2020

Sıradan bir insan olduğunu herkes biliyordu. Evet, sıradan biriydi o. Peki neden ona tuhaf davranıyorlardı? Ondan bir şey istedikleri için mi? Korktuklarından mı? Yoksa daha üst bir yerden gelen bir emir kaynaklı bir itaatkârlık mıydı söz konusu olan? Peki kendi kendisine itaat ediyor muydu? Verdiği sözleri tutuyor muydu? O bir ülkenin kralı olmasına rağmen yediği şeyler konusunda hükmü geçiyor muydu bedenine? Bir gün aç kalabilir miydi meselâ? Eşinden başka kadına bakmayabilir miydi haremi kadın doluyken? Ona saygısızlık yapan bir insanı bağışlayabilir miydi cömertçe? Yapamazdı. Bunların hiçbirini yapamazdı… Bunu fark etmesini sağlayansa, bir çocuk olmuştu. Sarayına konuk olarak gelen komşu ülke …

Okumaya Devam Et

29.12.2020

Terliyordu. Neden? Hasta mıydı? Hava sıcak değildi. Bir şey mi tedirgin etmişti onu? Yüzü sakindi. Neden terlemekteydi? Tanımıyordum ki, sebebini soramazdım. Acaba yardımıma ihtiyacı olup olmadığını sorsa mıydım? Belki koşmuştu da ondan terlemişti. Belki bu kadar basitti. Bünyesi böyleydi belki de. Bir otobüste karşımda oturan bir adamdı alt tarafı. Yine de… Şişman falan da değildi ki. Yaşlı da değildi. Çıldıracaktım! Bu insan neden terliyordu! Ya kalp krizi geçirirse karşımda! İşte bak… şimdi de ben terlemeye başlamıştım. Kalbim de hızlanmaya başlamıştı. Otobüsten insem aklımda kalacaktı. Mutlaka sormalıydım neden terlediğini. “Beyefendi… İyi misiniz?” “Ne?” “Terliyorsunuz da?” “Sana ne kardeşim…” “Affedersiniz…” Bak, ağzımın …

Okumaya Devam Et

28.12.2020

Onun beni önemsediğini, sevgiyi boş ver, önemsediğini bilmek istiyordum. Buna ihtiyacım vardı. Sakin bir adamdı. Bana bir şey olsa, o sakinlik bozulur muydu mesela? Ah! Ben kimdim ki! Neden onun tarafından bunca önemsenmek istediğimi bilmiyordum. Belki de; basitti yanıt. Onu önemsediğimdendi. Öyle miydi? Felç geçirdiğini öğrenince onun için mi haksızlığa uğradığımı hissetmiştim? Hayır… Önemsemek zorunda kalan yine ben olduğum için. Konuşamadığı zaman bile ona hizmet etmemin sebebi, sadece beni ne kadar önemsediğini gözlerinde görmekti. Ne bencillik değil mi? Öldüğünde o çok istediğim bakış yerine bir mektup aldığımı öğrendiğimde, öldüğüne dahi üzülmeyecek kadar bencildim. “Seni seviyordum; ama sen kendini seviyordun. Ve …

Okumaya Devam Et

27.12.2020

“… Çok başarılıydım. Yoo, neden abartayım ki, başarılıydım işte. Şimdi mi? Başarıdan vazgeçmiş bir ahmaktan başkası değilim. Hem de ne için… Onaylanmak, kabul görmek, hoş karşılanmak. Şimdi bir kürsüde, size bunları anlatırken benim son derece başarılı olduğumu görebiliyorsunuz. Parklarda ve sokaklarda balon satmış bir iş adamı olduğumu herkes bilirken; asıl o zaman başarılı olduğumu söylemem size saçma geliyor, mübalağa ettiğimi, tuzumun kuru olduğunu düşünüyorsunuz. Tuzum kuru evet. Ama okyanuslarda tuz ıslaktır. Orada tuzun ıslak olması kötü değildir, normaldir, olması gereken odur. Eh, benim tuzum şimdi kuru; ama işime yarıyor mu şimdi? Yemeğe tuzumu kendim koymuyorum ki. Önüme yemek hâlinde geliyor. …

Okumaya Devam Et

26.12.2020

Nedendir bilmem, birkaç gündür rüyamda görüyordum onu. Kızgın olmam gerekirken; ben gülümsüyordum, sımsıcak bir çay bardağı tutuşturuyordum eline sokak ortasında. “Hiç içmedim, iç de için ısınsın,” diyordum. Tüm Ç’lerimle gülümsüyordum. Oysa o, bana tüm hayatı zindan etmişti zamanında. Onu affetmiş mi oluyordum şimdi yani? Her şey silinmiş miydi zihnimden? O çayı alıyor ve afiyetle içiyordu. Hep öyle yapmıştı zaten. Çaya zehir koymak, rüyamda bile aklıma gelmemiş miydi? Hep böyle aptal mı olacaktım karşısında? Ne umuyordum ki? Benim çaya daha çok ihtiyacımın olduğunu söylemesini mi? Kendi ellerimle vermiştim ona, neden bunu söylesin? “Sağ ol, güzelmiş.” Böyle demişti rüyamda çayı içtikten sonra. …

Okumaya Devam Et

25.12.2020

Lezzetsiz bir çorbayı kaşıklamaktaydım. Canım sıkkındı, belki de ondan bu denli lezzetsizdi bu çorba. Ya da sadece biraz tuz koymam gerekecekti. Ama yok, ben bir yemeğe sonradan tuz koymayı sevmezdim ki. Bence pişmiş aşa tuz da konmamalıydı. Farklı oluyordu işte. Daha yavan. Tuz, zorla oyuna sokulmuş, kendi başına oynamak isteyen bir çocuk gibi tane tane duruyordu oracıkta. Tam karışamıyordu yemeğe bir türlü. Bir yerde az, bir yerde çok… Canım çok sıkkındı. Çorbanın yanında söylediğim köfteyi paketlemelerini istedim. Güzelim köfteyi murdar etmeye ne gerek vardı… Kapıdan girdiğimde evde kimse yoktu. Tamam. En azından karşımda görmek zorunda kalmayacaktım şimdi onu. Belki uyur …

Okumaya Devam Et

16.12.2020

“Zamansız bakabilmek mümkün müdür dersin?” “Neye bakacaksın zamansız?” Bu soru gibi görünüp bıkkınlık bildiren cümlesine aldırmayıp bunu gerçekten sorduğunu varsayarak cevapladım. “Her şey olabilir. Beni üzen bir şeye, o çok eskiden olmuş gibi baksam mesela…” “Eee, zamansız bakmıyorsun ki o zaman, kendi uydurduğun bir zamanla bakıyorsun. Yapabilirsen tabii.” “Yapamaz mıyım?” “Yaparsın da… Neden yapasın?” “Acı çekmemek için…” “Yazık…” Arkasını dönüp gittiğinde, tekrar konuşmasının imkânsız olduğunu bilecek kadar tanıyordum onu. Bunu söylemesinin sebebini kendim bulmam gerekiyordu. Ama bu da acı çekmenin bir başka versiyonu değil miydi? Bana arkasını dönmediği bir zamanı düşünmek imkânsızsa ondan vazgeçmek mi daha iyiydi? Zaten varlığı bir …

Okumaya Devam Et

12.12.2020

Öylece tesbihimi çekiyordum. Bir şey düşünmeme gerek yoktu. Herkes bir şeyler yaparken sadece tesbihimi şıkırdatma lüksüm vardı ve bunu kullanıyordum. Hıh! İnsanlar hep böyle düşünüyordu beni tesbih çekerken gördüklerinde. Ben de kendimi onların yerine koyardım hep. Beni tesbih çekerken gören her insanın yargılayan bakışında yapardım bunu. Bir tür suçluluktu bunun sebebi, insanların bana enjekte ettikleri. Bilmiyorlardı ki… Bilmiyorlardı, ellerimdeki boncukların onların ruhları olduğunu. Bilmiyorlardı, onları çekerkenki mutluluğumu, çıkarırken döktüğüm gözyaşlarını, yenilerini ipe geçirirkenki her birinde eşitçe yinelenen umudumu. Ama bir gün, insanların “yaramaz” dediği, bana göre ise fazlasıyla anlayışlı bir çocuk, tesbihin imamesini tek çekişte koparıp tüm boncukları dağıtıverdi. İp …

Okumaya Devam Et