Ahşap görüntüsü verilmiş plastik masalarda oturuyorlardı. Birkaç adam, adamların sayısından birkaç kişi eksik birkaç da kadın. En fazla otuz kişilerdi. Sekiz masa gelişigüzel yayılmıştı. Masadan masaya edilen sohbetler, mekanın gürültüsüne gürültü katıyordu. Ortalık alkol kokuyordu. Ve balık… Ve et…
Ortalık kahkaha ve nostaljik hüzün de kokuyordu. Şarkılara sinmişti kokuları.
Orada sadece bir kişi farklılık kontenjanını doldurmuştu. Farklı kokuyordu. Onlarla tek ortak noktası kokusunda alkolün bulunmasıydı. Aynı esanslardan binlerce farklı parfüm yapabilirken; hemen hemen tüm parfümlerin, en azından kozmetik sanayisini oluşturan kokuların büyük bir yüzdesinin ortak noktası alkol olduğunu düşünürsek; bu şahsın oradakilerden ne kadar farklı olabileceğini gözümüzün önüne getiremeyeceğimizi anlarız herhalde.
Yemek yemiyordu. Sadece alkol…
Hüzün kokmuyordu, huzur kokmuyordu, mutluluk kokmuyordu, korku kokmuyordu…
Dip notalarda kontrol, orta notalarda tetiktelik, üst notalarda ise öfke, som öfke kokuyordu. Sanki tüm notalar, üst notaya hizmet etmiş ama onun çığırından çıkmasını engellemek için yapabileceklerinin en iyisini yapmışlardı. Alkol de uçuculuğuyla bu kokuyu yaymak için elinden geleni yapıyordu.
Bu parfüm o kadar baskındı ki, diğer parfümler yavaş yavaş söndüler ve ona bıraktılar alanı. Teker teker oradan uzaklaştılar.
Neden sonra, alkol tamamen uçup; yerini sızmış, her şeyini kaybetmiş, boş bir şişeye bıraktı.