Burası öyle kapitalizmin o iğrenç sosuna bandırılmış, pis kokan bir tema park değildi.
On bilim insanının, dişinden tırnağından arttırdıkları paralar sermaye yapılıp kurulmuştu. Her oyuncak, kenar mahallelerin küçük işlerle karın doyuran tornacılarının el birliğiyle yapılmıştı. Burada öyle hızlı geçiş bileklikleri, gürültülü anonslar, devamlı tekrarlayan saçma sapan, insanı aptal yerine koyan bant kayıtları olmazdı.
Hayvanların safarilerde öldürülmesi söz konusu dahi edilemezdi. Burada onlar sadece merak konusu edilebilir, merak denilen o bükülmez yayın vurabileceği oklarla vurulabilirlerdi ancak.
Burada korku yoktu. Korkunç görünümlü bir böcek bazen size sakız ikram edebilirdi buranın sınırları içerisinde.
Öyle her tarafta şipşak fotoğraf çeken budalalara verilecek bir kuruşları dahi yoktu buraların müdavimlerinin. Ancak ilginç fosillerin ya da ender şeylerin fotoğrafları çekilebilirdi.
Oyuncaklar da kof adrenalin salgılamak için yoktu. Bitmeyecek bir enerjinin, merak denen, fazlasıyla adrenalin içerikli hormon kokteylleri salgılamamızın sebebi olabilecek bir şeylerin pimini ateşlerdi bu oyuncakların her biri.
Bu lüna park eşsizdi; ama belki sadece bir eksiği vardı.
Bir falcı yoktu burada ve ben bu eksikliği tamamlamaya gidiyordum. Gerçi henüz o muhteşem on insan bunu bilmiyordu.
İyi bir falcıydım. Fala inanmayan bir falcı. Zaten onun için onlar için biçilmiş kaftandım.
Zerrece fala inanmadan her biri çıkan milyonlarca fala bakmış birisi olarak elbette fal mefhumu hakkında söyleyecek bir sürü sözüm vardı.
Evet ama bilmediğim çok şey vardı ve onlarla birlikte çözmeyi hedefliyordum.
Kazan kazan…
Binlerce denek, on adet deneyen ve ben… Araç… Evet bir araç olarak düşünüp; kendimin nasıl çalıştığını öğrenmeyi hedeflemekteydim.
Belki de; böylece artık kendimden korkmazdım.