Yıllar önce, ilk karşılaştığımızda ne kadar şaşkın olduğunu düşünmemin sebebi onu küçümsemiş olmak değildi. Kendi şaşkınlığımın bir benzerini görmüştüm sadece. Bir yere ilk gittiğimde oluşan o her şeyin oturmuşluğundan dolayı olan sakinlikteki halim bana tuhaf gelirdi hep. Kendi oluşturduğum çıkıntıdan rahatsız olurdum. İnsanların da öyle olduğunu düşünürdüm. Oturmuş şeyleri görmenin şaşkınlığı da cabası… Biraz zaman geçtiğinde benim de oraya oturacağımı ve çıkıntının artık olmayacağını bilirdim ama yine de böyle bir yere nasıl oturabileceğimi bir türlü kestiremezdim.
“Böyle bir yer” dediğim yer, belli bir zaman sonra, ‘bizim orası’ olacaktı, hep olurdu, bilirdim…
Yine de hep diğer oturmuşlarla aramda bir kot farkı olurdu. Küçücük bir çıkıntı kalırdı geriye. İşte şaşkınlığım ve hep şaşkın kalışım da bundan olsa gerekti. Gittiğim her yerde bir kot farkının olacağını hep bilirdim sanki.
O da benim gibiydi, bunu ilk anda fark etmiştim. Yine de benden daha iyi idare ettiğini her görüşümde taktirle izleyecektim.
Bizleri görüşündeki ruhunda oluşan şoku fark edebilen tek kişi ben miydim? Bir şeylere şaşıran birisi değilmiş gibi görünmekte ustalaşmış gibi görünüyordu çünkü. Her şeyin merkezinde olup onu yönetmek istiyordu. Başka türlü, oluşturduğu kot farkı görülebilir ve belki de garipsenebilirdi. Ondan korkuyor olmalıydı. Irkçı, bazı insanları reddeden, zayıf insanları aşağılayan bir insan gibi görünmek istiyordu sözgelimi. Oysa aslında öyle olmadığını biliyordum. O da bildiğimi içten içe biliyor ve bunun için bwnden utanıyordu.
Küçük şeyleri fark eder, gülümser ve göz göze gelirdik bazen. Çok küçük gülümsemelerle gülümserdik birbirimize. Yine de bana gülümserken görünmek istemezdi. Beni sevmediğinden değil, çok severdi. Benim gibi olmak istemediğinden…
Bir gün, öylece yok olacağını, ona biçilmiş ömrü tamamlayacağını bilseydim, bu bana bu kadar acı verir, beni bu kadar kırar mıydı acaba?
Muhtemelen evet… Çünkü o zaman da onu seviyor olurdum. Hiç yaşanmayacağını bildiğim bir aşkın, her anımızda yaşandığını bildiğim bir sevginin varlığı hep oradaydı nasılsa. Yaşanmasa da var olabilirdi bir aşk…