Hem küçüktu ukulele, hem de tatlıydı sesi. Onu çalmayacaktı da ne yapacaktı? Çocukluktan başlamıştı çalmaya. Şimdi de neredeyse konuşuyordu ellerinde bir ukulele. Yine de ağabeyinden başka yaşayan kimse dinlememişti onu. Hep evde çalardı; çünkü evden çıkmazdı. Korkuyordu. Balkona bile sadece gece çıkıyordu. Ağabeyi de onunla ilgileniyordu işte. Dışarıdaki işlerini hallediyordu.
Dışarıya çıkmasa da çok yoğun çalışıyordu. Pazarlamacılık yapıyordu bir su arıtma firmasında.
Tabii ki sadece ukulele çalmıyordu. İnternet diye bir şey vardı artık. Çoğunlukla kurumlara web site tasarlıyordu. Kendisini eğitmişti. Sadece dışarıya çıkamıyor, insanlarla karşı karşıya gelemiyor, iletişim kuramıyordu. Ağabeyiyle bile sınırlıydı iletişimleri.
İnternetteki çevresi ukalâ birisi olduğunu düşünüyordu. Bu umurunda bile olmazdı farkına varsaydı.
O gün, kendisi için tasarım yaptığı bir firma sahibi, birkaç saniyelik bir müzik aradığından bahsetmişti satır arasında. Bitkisel ürünler satıyordu ve ürünleri bir video sitesi üzerinden tanıtırken videoların başına ve sonuna yerleştirecekti bu melodiyi.
O da; ukulelesiyle birkaç saniyelik bir şeyler çalıp gönderdi. Yeteneğinin farkında değildi ki onu gizlemeye ya da göstermeye çalışmak istesin… O sadece ihtiyaçtan çalmaktaydı.
Sadece birkaç saniye bile yetmişti. Artık herkes bir şeyler bestelemesini istemeye başlamıştı. Hep reklam müzikleri…
Ve artık ukulelesinin dahil olduğu her ürün fark edilebilir şekilde satmaktaydı.
Bu durumu biri fark etmişti. Şeytan… Herkes ona Şeytan derdi; çünkü herkesin aklına girer, her şeyi satın almayı bilirdi.
“Bazı şeyler satılık değildir,” fikrine savaş açmıştı sanki.
Önce izini sürdü. Ağabeyiyle arkadaş oldu. Sonra o eve ilk defa birisi misafir gelmek istedi. Eh, amaç belliydi.
Ukuleleyi dinleyen birisi daha olmuştu.
Şeytan ondan ne istediğini bilmiyordu önce. Sadece bu yeteneği yakından takip etmek istiyordu. Sonra anladı. Her şeyin satılacağı inancının biricik savunucusuna göre bu yetenek satmak için kullanılmamalıydı. Bu, sanattı. Satın alınan her şey de değersiz. Şeytan değerli bir şey aramaktaydı ve bunu her şeyi satın almayı başararak eleme yöntemiyle yapıyordu.
Böylece ona, sadece kendisi için çalmayı teklif etti. Bu teklifi satın alamayacağı şeyi bulmak için yapmamıştı. O zaten bulmuştu. Bulduğu şeyi korumak istemişti sadece.
Ama kabul etmemişti yeteneğin sahibi. Kimse için bir şey çalmayı kabul etmemişti. Şeytan ona çok para teklif etse de; o kabul etmemişti.
Bunun üzerine ona bir ültimatom vermişti Şeytan. Ya evini yıkacak ve en büyük korkusunu gerçekleştirip açıkta kalmasına neden olacak; ya da…
Buna rağmen kabul etmemişti. O birisi için bir şey yapmak istemiyordu. En büyük korkusunun gerçekleşmesi pahasına da olsa.
Ev yerle bir olmuştu. Ukulele kırılmıştı. O da; hiçbir zaman korkmamış gibi, biraz sakil de olsa, insan içine karışmış, bir şirkette tasarım işi bulmuştu.
Yeni bir ukulele alıp; reklam müzikleri bestelemeye de devam etmişti.
Kendisi için…