Şıpsevdi bir kıza ihtiyacım yoktu. Ben sağlam bir şey istiyordum. Sağlam bir şeye ihtiyaç duyuyordum… Bir kız gibi konuşuyorum değil mi?
Erkekler çiçekten çiçeğe konarken; kadınlar onlara yuva olur. Her zaman böyle değil durumlar. Bu adam da böyle işte. Bir yuva olmak, bir yuva kurmak istiyor.
Matematiği iyi, bütçe ayarlamak konusunda kafasını yormak zorunda değil bu adamla birlikte olmak isteyen bir kadın. Ailesiyle arası çok iyi ama Zazaca bilmiyorsa bazen anıların ve anlatılan fıkraların sonlarını anlamayabilir karısı. Tıpkı onun gibi… Öğrenemedi Zazacayı bir türlü. Aslında öğrenmeyi çok istedi; ama öğretmediler ona. Belki onun için bu kadar yabancılık çekiyor her yerde.
Artık bu adam olmak istemiyorum belki de. Bana mesela ‘şu karabiberi uzatır mısın hayatım?’ dememeli, adımı söylemeli.
Adımı söylemeli ve ben adımdan anlamalıyım karımın ruh halini. Adımı söyleyişinden…
Sonra…
Sonra bana lakaplar falan da bulmasına gerek yok. İsmim yetmez mi?
Bir şey bozulduğu an düzeltmeliyim. Hiç ‘sonra yaparım canım’ falan demeden.
Çocuklarımız olmalı. Onlara önce sevilmeyi öğretmeliyiz birlikte. Sonra harfleri öğreten birisi nasıl okumayı daha çabuk öğreniyorsa sevmeyi de öyle çabuk öğrenir zaten.
Ona kendisiyle ilgilenmeyi öğretmeliyiz. Kendimiz de öğrenerek…
Kavga etmeliyiz onunla. Bunu nasıl unuturum! Kavga evin direği değil midir?
Kavgadan sonra küsmeden tabii. Küsmeyi sevmem. Bir de eski kavgaları birbirimize hatırlatmayı…
Sevmediğim özellikleri olmalı. Deli gibi kızacağım özellikleri… Yine de sevdiğimi hatırlatmalı bunlar…
Baksanıza, matematik konusunda iyi olduğumu boşa söylememişim öyle değil mi? Size iyi bir evliliğin denklemini kurdum bile.
Sıra bilinmeyenleri bulup; asla bilinir kılamayacağımı kabullenmekte.