Evim küçücüktü. Bir oda bir salon. Mutfağı biraz büyüktü sadece. Evin iki lüksünden biriydi. Küçük de bir balkonu vardı yatak odamda, bu da ikinci lüksüydü. Sadece ben yaşıyordum. Binbir zahmetle alabilmiştim. Bir zamanlar iyi kazanıyordum. Şimdi o kadar hırs yapmama gerek yok, nasıl olsa bir evim var. Hem pek hırslı biri sayılmam. Sadece yalnız bırakılma arzumdu beni kamçılayan.
Ve yalnızdım…
O gün de tek başıma uyumaktaydım. Gecenin yarısıydı. Bir ses duyup uyanıverdim. Aniden…
Koca bir karaltı balkonuma tırmanıyordu. Ve evime girecekti. Evime hırsız giriyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Tam balkondan eve atlarken yetişip ayağından çekip yere düşürdüm. Kafası balkonun zeminine çarptığı için sersemlemişti. Bu arada nasıl yataktan kalktığımı, nasıl koşup adamın ayağına nasıl yapıştığını zerrece hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey kafasının yere çarptığında çıkan tok, ürkütücü sesti o kadar. Hemen balkonun borusuna bir halatla bağlayıverdim, nasılsa sersemdi. Bu halatı da bir eskiciden belki işe yarar diye almıştım. İyi ki de almışım. İnşallah polis gelene kadar sağlam çıkardı.
Hemen polisi aradım, geleceklerini söylediler. En yakın zamanda…
Adam balkonda bağlı duruyor, yavaş yavaş çırpınıyorken ben evde beklemeye başladım. Pijamalarımı değiştirmek bile aklıma gelmemişti.
Tam gelmesinden umut kestiğim zaman gelmişti iki polis. En az hırsız kadar iriydi ikisi de.
“İyi geceler.”
“İyi geceler, geldiğiniz için teşekkürler. Hırsız balkonda bağlı.”
“Siz mi bağladınız?”
“Evet.”
Ayakkabılarını çıkarmadan girmişlerdi, bir şey demedim. Oysa titiz birisi sayılırdım.
“Bir şey çalındı mı evde?”
“Hayır, giremeden ayağından tutup dengesini bozdum, başı yere çarpınca da bağladım.”
“Şanslıymışsın…”
Neredeydi “siz”?
“Yine de kontrol edeceğiz.”
“Gerek yok memur bey.”
“Onu biz daha iyi biliriz.”
…
“OOO! Adama bak ya, mahvolmuş. Ne yapmışsınız hanım efendi siz! Vallahi kafası fena şişmiş. Ölürse mahvoldunuz demektir.”
Bu daha önce hiç konuşmamış olan memurdu.
“Ne münasebet efendim, meşru müdafaaya girmiyor mu? Geldi balkonuma çektim ayağında. Ne münasebet!”
“Ona biz karar veririz,” dedi yine ilki.
“Arayalım şu eşyaları bakalım ne var ne yokmuş.”
Yatak odama gidip çekmecelere bakmaya başladı ilki. İkincisi de en yakın arkadaşıymış gibi hırsızla ilgilenmeye başlamıştı. Ben de ilk polise laf anlatmaya çalışıyordum. O ise, tüm iç çamaşırlarımı çıkarıp yere atmaya başlamıştı.
Hırsız kendisine gelmişti. Halatımı çıkarıp kelepçeledi. Neredeyse kelepçelerin süngerden olduğuna inanacaktım. İkinci polis ona o kadar ihtimamlı davranıyordu ki…
O da yatak odama getirtilmişti ve güya güzel güzel sorguya çekilmekteydi.
“Şu sütyenlere bak arkadaş, hiç mi özen göstermez bir kadın kendisine! Hepsi dümdüz sütyen. Sonra da neden yalnızım diye üzülürler.”
“He ya, şu donları görmüyor musun hocam, nenem giymez bunları be!”
Bunu söyleyen hırsızdı.
Petlerimin bulunduğu torbaya baktılar.
İkinci polis:
“Doğurmaz bu, israf israf, aldırsın rahmini de para da vermesin bu petlere yazık,” diyerek lafa karışmayı tercih etmişti.
Çiçeklerim hakkında da lafını esirgememişti hırsız.
“Lan bu kadar sevmek istiyorsan çıkart bir çocuk, onu sev be kadın. Değil mi beyler?”
“Öyle öyle, baksanıza bayağı da kitabı var. Aferin aferin. Böyle devam et de büyüt götünü. Ha götünü büyütmüşsün ha beynini zaten, ne fark eder?”
Bir tek dokuduğum halıya bir şey demediler, alıp attılar yalnızca.
Takım çantamı görünce yine hırsız daldı:
“Abi, penseyle anahtarı ayıramazlar, bir de utanmadan da en iyisini almış haspam gördünüz mü? Ya bıraksaydınız da bunu yürütseydim bari, kullanmaz ki bunları zaten, kullanamaz…”
İkinci polis:
“Nerene sokacaksın lan bu koca çantayı? O hırsız olaydı başkaydı da.”
Beni kastediyordu.
Sonra, hırsızı kelepçeyle arkalarından götürüp evimden çıkıp gittiler.
Neye uğramıştım ben?
Bana ne uğramıştı?