İşte, yoldan duyulan ayak sesleri… İşte, geliyor!
Birazdan burada olacak ve tekrar her anından haberdar olmaya devam edeceğim. Yepyeni şeyler getirecek bana. Duvarlarıma yepyeni masallarını anlatacak, sorunlarından bahsedecek ve duvarlarım onu dinlediği için belki de onlara çözümler bulacak ve sevinecek. Sevindiğinde ayaklarından, tam topuklarından yerçekimine karşı bir itiş, yükseliş gücü fışkırır hep, bilmez miyim…
Çiçek ya da hayvan beslemeyi sevmez. Sadece duvarlarıma mozaik yapar, bazen zeminime de… Beni besler o çiçek yerine.
Tavanım için bile bir fikri var biliyor musunuz?
Musluklarımı bile değiştirdi. Kendi yaptı musluk başlarımı, sonra da dökümcüye verdi. Onlar da, onun mumdan yaptıklarını pirinçten döktüler. Susadığında musluklarımdan içer hep suyunu. Arıtmaya çalışırım ben de o içecek diye. Bana güvenir… Temizliğimi de hiç aksatmaz sağ olsun.
Koltuk yok döşemelerime baskı yapan. Bir oturmak için, bir de sırt dayamalık birbirlerine uyan birkaç takım minder var onun yerine.
Perde de yok gözlerimde. Perdeyi sevmez nedense. İyi ki de sevmez.
Bir gün, duvarlarımın arkasında, öylece ölene dek sürdü böyle beni beslemesi. Bir kedi gibi olmayacaktım, yemeye çalışmayacaktım onu; ama kimse gelmezse kendi kendisini yiyecek, çürüyecekti. Kokacaktı da…
Çok şükür, birisi geldi. Kapımı kırdı. Ağıt yakarken ki acımın yarısı kadar acımadı canım kapım kırıldığında.
Ama… Yaptığı oymalar bozulmuştu. Onlar için üzülüyordum sadece.
Aldılar, götürdüler onu bilmem nereye.
Yeni birisi gelmişti. Farklıydı. Akşamdan akşama geliyor, sadece yatıyordu yatağında, yatağımda; o yatağa kokusunu bile bırakmıyordu adeta.
Öncekinin yaptığı hiçbir şeyi taktir etmedi, bir deri bir kemiktim artık; ama yaşıyordum bir şekilde işte.
Onu da yaşatıyordum, yıkılacağım günü hasretle ve korkuyla bekliyordum. Bizim de bir “Öbür Dünya”mız var mıydı acep? Ona kavuşacak mıydım orada? Bilmiyordum. Belki bir kara delik her şeyi karıştırıp birleştirdiğinde…