27.05.2022

Telefonu çaldı. Nerede olduklarını, türlerini bilmediği bir dolu kuş sesi çıkıyordu hoparlörlerden. Kim bilir ne diyorlardı bu kuşlar, kim bilir nasıl bir ortamda, nasıl ilişkiler içerisindeydiler?
Eh, onun bilmediği, onları her aranışında işitse de anlamadığı kesindi. Ortamdaki kuşların ve rüzgârın sözlerini keserek telefonu açtı. Telefondakinin söylediklerini anlayabilirdi.
Telefondakinin yüksek sesi karşısında sıçradı. Eli titremişti. Telefonu uzaklaştırdı ve maalesef yine de söylenen tüm sözleri işitebildi.
“Düş yakamdan!” diyordu ses.
“Anlamıyor musun? Seni sevmiyorum! Hiçbir zaman da sevmedim. Senden en ufak bir şekilde hoşlanmadım bile. Bunu nereden çıkarttın hiç anlamadım ki!”
Nefes almak için duraksadığında, nefeslerini hep ağızdan alırdı, boğazını temizleyerek konuşmaya başlayacak oldu, yapamadı. Sanki onun yüksek sesi kendi sesinden çalarak o denli yükselebilmişti. Daha konuşamadan, boğazını temizlediğiyle kalmışken, o yine bağırmaya başladı.
“İnsanlar yanlış anlıyor, anlamıyor musun! Yanlış anlıyorlar! Sanki o kadar aptal olabilecekmişim gibi, sanki senden hoşlanabilecekmişim gibi… Kaç kere kısmetimi kapadın biliyor musun! Senin kadar iğrenç birisinden hoşlandığımı zanneden kızlar bana selam bile vermiyorlar artık.”
Ne diyebilirdi ki? Telefonu kapatsa yine arayacaktı. Numarasını engelleyemezdi. Keşke engelleyebilseydi. Engellese ne olacaktı ki, ertesi sabah tekrar görüşeceklerdi. Buna mecburdu çünkü aynı işte çalışıyorlardı ve işini bırakması çok riskli olacaktı. Hem bunu istemiyordu, o rahat bırakılmak istiyordu. Her arayışında tekme tokat dayak yemiş gibi hissetmek istemiyordu.
“Sendeki hastalığa ne diyorlar biliyor musun?”
Evet biliyordu. Defalarca söylemişti zaten ona. Defalarca kendisinin hastalığını yüzüne, bazen de bu şekilde olduğu gibi telefonda bağırmıştı.
Bu kez kuvvetini toparladı, ağzını açtı ve çatallaşmış bir sesle bağırdı:
“Evet, biliyorum. Erotomani! Biliyorum!”
Şşimdi ne olacaktı? Ona ilk defa bağırmıştı.
Nasıl bu kadar küfrü bir nefeste söyleyebiliyordu bu adam, hayret ediyordu. Kendisinden ne istiyordu, bir türlü anlayamıyordu. İş yerindeyken yüzüne bile bakmamıştı ki, ondan hoşlandığını nereden çıkartmıştı? Yengesinin deyilmiyle onu bu konuda hiç teşci etmemiş, yani yüreklendirmemişti. Hatta aklına bile gelmemişti hoşlanacak biri olabileceği.
İlk aramalarında yanlış anladığını söylemeye çalışmıştı ama o kendisini hiç dinlememiş, aksine bunu yaptığı için daha fazla köpürmüştü. Sonra gerçekten hoşlanıyormuş gibi yapmıştı. Tabii ki iş dışında yapmaya özen göstermişti önce. Sonra belki de iş yerindekilerin görmelerini istediğini düşünerek gururunu hiçe sayıp orada da ondan hoşlanıyormuş gibi yappmıştı.
Ama yok, iki defasında da çileden çıkmış, daha çok, daha çok bağırmıştı.
Başka birisinden hoşlandığını söylemiş, hatta bir arkadaşından rica ederek onu kendisyle tanıştırmıştı. Yok, hiçbir işe yaramamıştı. Bu kez de yalan söylediğini, onun kısmetini kapatmak için bu defa da gizliden gizliye kızlarla konuşup ondan hoşlandığını söylediğini ileri sürmüştü.
Telefonu kapattı ve yüreğindeki kişiye yazacağı mesajı taslaklardan bulup muhatabına gönderdi.
Mesajına, bir kuş cıvıldaması eşliğinde gelen cevaba baktı.
Ne gam, reddedilmeye alışmıştı.
Ertesi gün istifa edecek, şu aptaldan da sonunda kurtulacaktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir