Bir araba lastiği şeklinde bir pasta yapmaktaydı, zift siyahı… Onun boyutunda… Gıda boyasıyla, bir sürü rengi karıştırarak yapmak zorunda kalmıştı bu kara rengi; çünkü aklı başında hiçbir insan bu denli koyu bir rengi, herhangi bir gıdayı boyamak için imal etmezdi.
Dillere destan bir pasta ustasıydı. Dünyaca ünlüydü. Gelgelelim, böyle bir pasta yapmaktaydı şimdi. Yapıp yapacağı en lezzetli pasta olması için tüm sınırlarını zorluyordu.
Ve merak ediyordu… Bu pastayı herhangi biri yiyecek miydi? Kim yiyecekti?
Güzel, çok güzel kokuyordu canım pasta. Bir servis masasına yatırdı. Elinde bıçak, yolda insanlara ikram etmeye başladı. Pasta buram buram kokmasına rağmen herkes geri çeviriyordu oncağızı.
Hatta, yanında pastanın rengini gören bir arkadaşıyla yürüyen bir kör bile, koku tarafından tavlanmasına rağmen arkadaşına uyarak almamıştı pastayı. Bu umutlarını kırmıştı pasta ustasının. Kör biri bile fark etmemişse…
Çocuklar bile istemiyorlardı. Galiba hayatının işini kendisinden başka kimse yemeyecekti ha?
Tam umutları kırılıp gerisin geri dükkanına gidecekti ki, intihar etmek için evinden çıkmış, normal görünüp normal davranan, intihara son derece kararlı bir genç kız durdu masanın önünde.
Bir dilim, bir dilim daha…
Pasta bitmişti, tüketmişlerdi birlikte onu.
Sonra kız gidip intihar etmişti. Hayatının en güzel pastasını yemiş, mutlulukla hayatını bitirmeye dair seçimini icra etmişti.