“…
Çok başarılıydım.
Yoo, neden abartayım ki, başarılıydım işte.
Şimdi mi?
Başarıdan vazgeçmiş bir ahmaktan başkası değilim. Hem de ne için… Onaylanmak, kabul görmek, hoş karşılanmak.
Şimdi bir kürsüde, size bunları anlatırken benim son derece başarılı olduğumu görebiliyorsunuz. Parklarda ve sokaklarda balon satmış bir iş adamı olduğumu herkes bilirken; asıl o zaman başarılı olduğumu söylemem size saçma geliyor, mübalağa ettiğimi, tuzumun kuru olduğunu düşünüyorsunuz.
Tuzum kuru evet. Ama okyanuslarda tuz ıslaktır. Orada tuzun ıslak olması kötü değildir, normaldir, olması gereken odur.
Eh, benim tuzum şimdi kuru; ama işime yarıyor mu şimdi? Yemeğe tuzumu kendim koymuyorum ki. Önüme yemek hâlinde geliyor. Herkes benim işimi yaparken yaptığım tek şey görmediğim bir şeyi, parayı yönetmek oluyor. Çocuklarımı bile benim yerime seviyorlar insanlar neredeyse.
Oysa ben bir balon satıcısıyken onların veli toplantılarına ben giderdim. Artık büyüdüler; ama eskiden daha yakındık. Şimdi görüşemiyoruz ki. Oğlum evlenmek istiyor, daha kızı bile görmedim. Sosyal medyadan biliyorum neye benzediğini. Karşımda kendisini beğendirmek, iyi bir kız olduğunu kanıtlamak mı isteyecek; yoksa aileden birisiymişim gibi doğal mı davranacak… bilmiyorum.
Karım şaşkın. Çalışmaya devam ediyor; ama anlıyorum, sadece öğretirken rahat hissediyor kendisini. Evde ise sersemlemiş bir robot gibi. Fark ettirmemeye çalışsa da durum bu.
Benden motive edici bir konuşma mı istediniz?
Üzgünüm.
Size sadece bir şey söyleyebilirim.
Hızlı yükselmek insanlara göre değil.
Motivasyon istiyorsanız içinize bakın. Benim gibi olmaya çalışmayın.”
Bunları dinlerken zangır zangır titremekteydim. Elimdeki telefonu masaya koydum. Ses uzaklaşmıştı. O üzgün ses…
Ruhumu satmayı düşünüp sözleşmeyi imzalamayı planladıktan hemen sonra bu videonun önüme çıkması…
Hayır hayır… Bu konuşma beni yolumdan döndürmeyecekti. Ruhum para ediyorsa satardım.
Olacak olan buydu.