Karton bir kutuda yılların emeği duruyor. Bir sürü kâğıt… Yıllarca biriktirmiş gözlemlerini. Özenle yazmış hepsini. Şimdi de; onları birisine, onun için herhangi birisi olan birine veriyor. Genç bir adama.
Bu adam onları anlayacak mı gerçekten? Pek emin değil. En azından yanında staj falan yapsaydı. Böyle apar topar kovmasalardı onu. Formdan düştüğü yok ki, sadece biraz yaşlandı. Neden böyle hiçbir açıklama yapmadan, onlara veda bile etmeden kovulduğunu anlamıyor. Bunun için onlar zararlı çıkacak oysa. Dört öfkeli ejder kertenkelesiyle uğraşmak zorunda kaldıklarında çok pişman olacaklar onu apar topar kovduklarına. Gerçi onlar değil de bu genç adam uğraşmak zorunda kalacak onlarla. Ejder kertenkelelerine laf dinletmenin ne kadar zor olabileceğini, onlarla baş etmenin yollarını zor yoldan öğrenecek.
O bir etholoji uzmanı olarak bile zamanında zorlandıysa, diğeri yeni bir etholog adayı olarak ne yapacak bilinmez. Hoş ejder kertenkelesi yapay bir şekilde üretildiğinden kelimenin tam anlamıyla etholojiden söz edilemezdi; ama bu durumda en yakın uzmanlık dalıydı.
Ejderha yaratılmaya çalışırken üretilen yaratıklar bunlar. Ateş püskürtebiliyorlar, suyu dondurabiliyorlar. Yani soğuk, çok soğuk hava üfleyebiliyorlar ve bu havayı suya üflediklerinde su donuveriyor. Zehirli bir soluk da salabiliyor bazıları havaya. Aslında tıpkı masallardaki gibi her şey. Kertenkelelerin renklerine göre yapabildikleri şeyler değişiyor. Bilim işte. Bazen böyle şeylere, yani hayal gücüne de hizmet edebiliyor. Elbette masallar gerçek olsun diye değil. Muhtemelen orduda kullanılacak bu ejder kertenkeleleri. Biraz anlaşıldıktan, eğitilebilir olup olmadığına emin olduktan sonra.
Peki bunlar onu ne diye kovmuş olabilir? Mutlaka bir iş var bu işin içinde…
Genç adama telefon numarasını veriyor. Olur da ihtiyaç duyabilir diye… Gri olana dikkat etmesini söylüyor. Onun özellikleri henüz keşfedilmemiş. Galiba o beklenmedik bir sonuç olmuş nasıl olmuşsa. Zaten yumurtadan çıkalı iki üç gün olmuştu. Onu da çok sevmiş, annesi zannetmişti. Griyi özleyecekti.
…
Telefonu çalıyor. Galiba genç adam… Ne yalan söylemeli, bu telefonun gelmesini umuyordu.
Büyük bir cızırtı ardında, zar zor duyuyor adamın sesini.
“Gel!” diyor adam.
“Çabuk gel! Gri seni istiyor, her tarafı yıktı. Mecburen onlar da seni geri çağırmamı söylediler. Gri durmuyor.”
Anlaşılan, gri kardeşlerinin tüm özelliklerini kendinde barındıracak tesadüfi bir mutasyonla doğmuş. Yine de sevgisizlik onu agresifleştirmese böyle bir yıkıma sebep olmayacak kadar ana kuzusu.
Biliyor, bu kertenkeleler kendilerini kullandırmayacak onlara. Tıpkı masallardaki ejderhalar gibi hazinelere bayılıyor onlar da. Altın falan değil bu hazineler. Değerli olduğunu düşündükleri herhangi bir şey olabilir. Gri için hazine o, kendisi olmalı. Normalde ebeveyn arayışı olmazdı onlarda. Hepsinin yumurtadan çıkmasına tanık olan o idi sonuçta.
Ateş püskürten kırmızı, onun kahve içerken kullandığı bardak altlıklarına bayılıyordu. Yedi tane. Hepsinde değişik soyut resimler var ve ahşaptan yapılmışlar. Onları ona hediye etmişti. Ateş püskürtmesine ve her an yanma tehdidi altında olmalarına rağmen hiçbirinin ucu bile yanmamıştı en son. Değer verdiklerini koruyorlar. Bir ejderha kesiliyorlar o zaman. Kertenkele olduklarını unutuyorlar.
Soğuk havayla her şeyi dondurabilen, beyaz olan da onun polar şalına hayrandı. Şalını da ona vermişti. Onun hazinesi de oydu. Bir çocuk gibi sarınırdı bazen ona.
Zehir püskürten, yeşil olan da; onun odasındaki aşk merdivenine aşık olmuştu. Oysa yanında kazayla zehir üflese… O da çok değer veriyordu o bitkiye. Bereket versin normal solukları sıcak, soğuk ya da zehirli olmuyordu.
Bunun için özel bir çaba harcamak zorundaydılar.
Bu canlıların bu denli hassas olduklarını bilmiyorlardı. O kâğıtlara yazmamıştı bunları. Eğer bilselerdi belki de çoktan öldürülürdü bu duygusal canlılar.