Ayak parmaklarımdan birisi kopmuştu. Bir kazaydı; ama sanki kendi isteğimle olmuş gibi parmağımı bana vermelerini söyleyip onu etlerinden ayırmış, iki boğumun kemiğinden iki zar oymuştum. Altılı, küçük zarlar… Bir karar veremediğimde o zarları atıp çeşitli koşullar belirleyerek; zarlar hangi koşula uyarsa ona göre veriyordum kararımı.
Kendi vücudumdan çıkma bir şeye göre…
Ama bir gün kaybettim onları. Muhtemelen birisi çaldı benden. Onlara verdiğim değeri bilen birisi… Zaten birisi biliyordu bunu. Bir tek kişi…
Kayboldukları gün o da kaybolmuştu çünkü.
İşte o günden sonra, hayatımı parmak kemiklerinden yaptığım zarları aramaya vakfettim. Onlar sadece parmak kemiklerim değildi. Onlar irademi oluşturuyordu. Onlara yüklemiştim karar verme yeteneğimi.
Buldum da…
O gün iki şey yaptım. İlki, onları benden çalan insanı öldürmekti. İkincisi de; zarları toz haline getirip suyla yutmak…
İrademin içime geri döneceğini zannetmiştim. Oysa hâlâ iradesizdim. Ben de arkadaşımın kemiklerinden iki zar yapıverdim.