29.11.2019

Otobüsle mi; yoksa uçakla mı gideceğine bir türlü karar veremiyordu. Bir an önce gitmek istediği bir gerçekti ama uçak yolculuklarından pek hoşlanmazdı. Korktuğundan değildi. Yolla bağını en aza indirgiyordu uçaklar. O böyle düşünüyordu. Oysa otobüste gittiği her kilometreyi iliklerinde hissederdi insan. O kredi kartıyla ödeme yapmaktan da hoşlanmazdı aynı nedenle. Nakit parayı her zaman tercih ederdi.
Ama kitabı elektronik kitaba tercih etmezdi. Önemli olan okuyor olmaktı ona göre. Otobüse e-kitap okuyucusunu da götürecekti. Zaten üç şey götürecekti kendisiyle. üç-beş kat kıyafetinin ve tuvalet malzemelerinin bulunduğu bir sırt çantası, içinde e-kitap okuyucusunu da barındıran bir kol çantası ve telefonu…
Hayatını baştan aşağıya değiştirmeye niyetli biri için çok azdı bu eşyalar. Yine de yeterliydi. Zaten amacı hayatını değiştirmekse, olabildiğince az şey alıp daha çok şeyi değiştirmesi gerekmez miydi?
Nereye gideceği belliydi. Yeşil bir yere… Uzak bir yere…

Bir dinlenme yerinde mola verdiklerinde lavaboya gitti. Aslında tuvaleti falan yoktu. Yüzünü yıkamak istiyordu. Oraların suyu çok soğuk olurdu ve okumakta olduğu kitabı bitirmek için uyumaması gerekiyordu. Bir de kabuslardan uyanırken ortalığı ayağa kaldırma tehlikesi vardı. Dikkati üzerine çekmek istememek bir yana, neden insanları rahatsız etsindi?
Lavaboda incecik bir neşter vardı. Eline alırken parmağı kesilivermişti, o kadar keskindi. Henüz paslanmamıştı. Musluğu açıp neşteri yıkadıktan sonra kâğıt havlu niyetine konulmuş peçetelikten bir peçete çekip ona sardı ve cebine koydu.
Belki gittiği yer de kabuslarını dindirmezdi. Neşteri yıkamak için açtığı musluktan akan suya gizlenmişti umudu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir